Trendler ve Geleceği Öngörmek

Bazıları şanslı doğduklarına inanır. Bazıları da şansı kendisinin yarattığına… İkisinin arasında ciddi bir fark vardır. Şans hepimizin önünden, herkesin önünden geçtiği kadar geçer. Bazıları onu tanır ve bilip alır. Bazıları bakar, şans başkalarının kapısını çalar. Siz hangi gruptansınız?”;”

Bazıları şanslı doğduklarına inanır. Bazıları da şansı kendisinin yarattığına… İkisinin arasında ciddi bir fark vardır. Şans hepimizin önünden, herkesin önünden geçtiği kadar geçer. Bazıları onu tanır ve bilip alır. Bazıları bakar, şans başkalarının kapısını çalar. Siz hangi gruptansınız?

Ne Kadar Şanslısınız

Bu sabah kalktığınızda kendinizi sağlıklı hissettiğinizi düşünüyorsanız, çok şanslısınız. Çünkü bu hafta içinde dünya üzerinde 1 milyon kişi sabah kalktığında kendisini pek de sağlıklı hissedemedi. Bu bir milyon kişinin bir hafta içinde dünyaya veda edeceği tahmin ediliyor. Hayatın bir gerçeği. Yeniler geliyor, eskiler ya da şanssızlar veda ediyor. Unutmayın, dünya nüfusu yaklaşık 6.314 milyar kişi.

Bugüne kadar hiçbir savaşa katılmak zorunda kalmadıysanız, bugüne kadar bir hücrede tek başınıza kalmadıysanız, bugüne kadar açlıkla burun buruna yaşamadıysanız, ne kadar şanslısınız. Çünkü şu anda dünya üzerinde 500 milyon kişi bu saydıklarımdan bir tanesini yaşadı, yaşıyor.

Bugüne kadar bir kilise, bir cami, bir havra, neresi olursa olsun bir kutsal mekanda dua ederken tehlikede olduğunuzu hissetmediyseniz, söz edilen kutsal mekanda olduğunuz için ayrımcılığa tabi tutulmadıysanız, ne kadar şanslısınız. Çünkü siz dünya üzerinde yaşayan 3 milyar kişiden daha özgürsünüz.

Eğer evinizdeki buzdolabında biraz yiyeceğiniz, üzerinizde biraz giyeceğiniz, başınızın üzerinde bir tavanınız, üzerinde yatabileceğiniz bir de yatağınız varsa, ne kadar şanslısınız, çünkü siz dünya üzerinde yaşayanların yüzde 70’inden daha zenginsiniz.

Eğer bankada biraz birikiminiz, cüzdanınızda biraz paranız, bozuk paraları koyduğunuz çanakta da biraz bozukluk varsa, ne kadar şanslısınız, çünkü siz bu halinizle  dünyanın en zengin yüzde 8’lik diliminde yer alıyorsunuz.

Anne babanız hayattaysa, ebeveynleriniz ayrı değilse, ne kadar şanslısınız. Çünkü ABD ve Kanada gibi ülkelerin başı çektiği bazı coğrafyalarda ve ne yazık ki bizim ülkemizde de size nesli tükenen insan olarak bakıyorlar.

Size bu yazdıklarımı okuyabiliyorsanız, ne kadar şanslısınız, çünkü dünya üzerinde 2 milyar kişi hala okuma yazma bilmeden yaşamaya çabalıyor.

Ve eğer, tepenize inmeyen bir evde yaşıyorsanız ve eğer oturduğunuz evin betonu un gibi dökülmüyorsa ve eğer bir bayram günü siz ve yakınlarınız dünyaya veda etmek zorunda kalmıyorsanız, siz çok şanslısınız. Çünkü Türkiye’de hepimiz, her an çökebilecek binalarda yaşıyoruz.

Geçmiş bayramınız bir kez daha kutlu olsun.

Zamanı Yakalayamıyorum

Zaman çok çabuk geçiyor, hatta tam anlamıyla, su gibi akıp gidiyor. Birkaç hafta Dünya Ekonomik Konseyi’nin her yıl Davos’ta düzenlediği şu ünlü toplantılarda neler konuşulduğunu yazacaktım. Yazacaktım diyorum, merak etmeyin yine yazacağım ama biraz rötarlı olacak. Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta bir forum başlattık. Bayram seyran ve işte planlar kalınca kalıyor…

Laf aramızda forum çok keyifli, katılımınız için çok teşekkürler. Lütfen kendinizi özletmeyin.

Dünya ne konuşuyor türünden konularını size aktarmaya ne kadar meraklı olduğumu biliyorsunuz. Çünkü çevremde neler olup bittiğini, kimlerin hangi düzeyde ne tür konuları tartıştığını bilmek geleceği öngörmemde yardımcı oluyor. Biliyorum sizin de…

Çoğumuz kafamıza kuma gömmüş bekliyoruz. Çevreye bakmak, biraz ilham almak, farklı kokuları koklamak, nedense bize göre değil. Kendimize yakıştıramıyoruz. Eeehhh kolay değil, dünya bizim etrafımızda dönüyor. Ya  da biz böyle sanıyoruz.

Bir tek Kıbrıs var, örneğin… Çözüldüğü anda dünya büyük bir ohhh çekecek. Ya da herkes bizim enflasyon oranımızı merak ediyor… İnsanlar Ak Parti’nin nasıl bir fark yarattığını öğrenmek için birbirlerini yiyip bitiriyorlar…

Zaten bu yazıya Davos’la başlamak istememin nedeni de bu… Davos’ta o kadar çok konu tartışıldı ki hiçbirisi kıyısından köşesinden bizi yakalayamadı. Siz burada hop oturup hop kalkan medyaya aldanmayın, biz yine kendin pişir kendin ye cinsinden bir Davos’u geride bıraktık. Sanıyoruz günün en popüler konusu ekonomi, geleceğin en “in” alanı siyaset. Başka bir şey yok dağarcığımızda. Tabii futboldan başka konuşacak mevzu bulamayan insanların diğer konularda da suyuna bandıra bandıra yemelerini beklemek hata olur.

Biz yalnızca Kıbrıs’la AB’ye girmekle ekonomimizle hayatımızı döndürüyoruz. Bizim sosyal konularımız yok. Çünkü ilgimiz yok. Bu konular da eninde sonunda öyle ya da böyle bitecek o zaman neler tartışacağız dersiniz. Kendimizi koca bir boşluğun içinde bulmayalım.

Ne Sarhoşluğu Bu

Ama önce neden Davos’la başladığımı söyleyeyim… Tabii ki ben de Davos’a gittim demek için değil. Davos toplantılarına her yıl bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar Türk davet ediliyor. İş dünyasının bilmiş bilmiş konuşmaya meraklı üyelerini orada görmek mümkün değil. Çok tanınmış bir işadamının (ismi lazım değil) deyimiyle, o dönerken Davos gidiyormuş… Görüyorsunuz dünya bizim etrafımızda dönüp duruyor. Biz zaten her şeyi biliyoruz, ne gerek var… Bu biz sarhoşluğuna yakalanan o kadar çok kişi var ki, siyasileri bunun dışında tutmak mümkün değil. Davos’ta ne tartışıldığını umursamayan siyasiler de nedense orada gövde gösterisi yapmaya bayılıyor. Davos’ta  tartışılanları çocuk oyuncağı gören iş dünyası temsilcileri de her nedense, başbakanın kuyruğuna takılıp oraya geliveriyor. Başbakanın arkasında kruvaze dolaşabiliyor.

“İçmişim başım dönüyor” şarkısı bu hükümetin mırıldanacağı bir şey değil ama gelmiş geçmiş her hükümetin belalısı olan içmeden sarhoş olmak sendromunu yaşadıklarını söylemek mümkün. Bir sarhoşluktur gidiyor.

Recep Tayyip Erdoğan bu yıl da Davos’a geldi. Kendisine, bana göre çok önemli konuşma aralıklarından biri verildi. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ana oturumlardan birinde konuşma yaptı. Kürsüye çıkan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olduğunu unutup, AkParti Genel Başkanı sıfatıyla yerel seçimlerinin startını İsviçre’nin sevimli kayak merkezi Davos’ta verdi. Sanırsınız ki, oy toplamak için Davos’a doluşmuş işadamı, gazeteci, akademisyenlere konuşuyor. Ben sarhoşluk diye buna derim. ‘En büyük ben’ sarhoşluğu. Bir gün önce de ABD eski Başkanı Bill Clinton aynı kürsüde konuştu. Kimse kıpırdamadan dinledi. Clinton genellikle konuştuğu konularda bir söylem sundu. Ancak kime konuştuğunu niye konuştuğunu daha özenle belirlemiş, rolünü iyi oynuyordu. Ben Clinton’da herhangi bir sarhoşluk sezinleyemedim.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı gibi, halen dünyanın kaynayan yörelerinden birinde yıllardır ilk kez çoğunlukla iktidara geldiyseniz, söyleyecek çok sözünüz olmalı. Çünkü hem yapacaklarınız, hem yapmanız gerekenler hem de beklentiler yüksek. Ancak Sayın Erdoğan’ın konuşmasını izlerken konuşma, Hakkari’de mi, İstanbul’da mı, Ankara, İzmir, Edirne ya da Kahramanmaraş’ta mı yoksa Davos’ta mı yapılıyor pek de algılayamadım.

Hiçbir ülke devlet başkanı ya da başbakanı bir gece önce oturup konuşmasını kendisi hazırlamıyor, yazmıyor. Niye yazsın… Yakın çevresi ve uzman kadrosu ne güne duruyor.
Uzman kadro neye bakar… Başbakan nerede ve kime konuşuyor; bu insanların ajandası ne; neye önem verirler; biz dünya konjonktüründe neredeyiz, nereye gidiyoruz; kime ne söylersek, ne tür bir etki yaratabiliriz… Ne tür beklentilerimiz var, onlar bizden ne istiyor? Bunlar özel, ince ve hassas konular.

Dünya Bizim Etrafımızda Döner

Ama dünyanın bizim etrafımızda döndüğünü düşünüp, başımızı kendi kendimize döndürdükçe, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, Davos’ta her milletten kendisini dinlemeye gelen adama, Ak Parti’yi, farklılığını, mucizevi yükselişini, meziyetlerini, bugüne kadar ne yaptığını bundan sonra ne yapacağını anlatır.

Hiçbir devlet adamının başına gelmeyen bizim başbakanımızın başına gelir, o kadar çok kendi partisini anlatır ki, anlatması gereken konulara geldiğinde, oturum başkanı Klaus Schwap’tan bir uyarı notu alıp, konuşmasını toparlaması istenir. Kendisini dinlemeye gelenler ise nerede olduklarını ve niye orada olduklarını kendi kendilerine sorarlar. Sonra siz dost sohbetlerinde  başbakanınızın aslında ne anlatmak istediğini soran insanlara kendinizi Türkiye’yi anlatırken buluyorsunuz.

Trendler ve Öngörüler…

Eksik olduğumuz iki başlık. Oysa en küçüğünden en büyüğüne kadar neredeyse tüm şirketler geleceklerini planlarken 10-20 yıl öteyi görebilmenin deliliği içinde. Kimse bizim gibi kafasını bugüne takmış, dünün başarılarıyla böbürlenip, yarını görmezlikten gelerek yaşamıyor.

Dünya değişiyor. Biz de değişmeliyiz. Değişime ayak uydurmak zorundayız.

Neler Öngörülüyor

Ocak 2004’te  yayınlanan Trend/Forecasting Raporu’ndan bazı alıntılar yapacağım. İş dünyasının içinde olanlarınız için var olan görüşlerinizi pekiştirmek, zenginleştirmek ya da yerlerine yenilerini yerleştirmek için önemli olabilir.

Rapor üç yıldır The Dilenschneider Group tarafından hazırlanıyor. Raporu hazırlayanlar ABD’de yerleşik ve çalışmayı fazlasıyla Amerikan bakış açısıyla hazırlıyorlar. Raporun yanlı olduğunu ifade etmek için kurduğum bir cümle değil bu. Raporun Amerikan iş dünyası, siyasiler, araştırmacıları için bir yol haritası olma özelliği daha çok ön plana çıkıyor. Ben bu nedenle bazı bölümlerini kayda almaktansa küresel konulara dikkat kesilmeyi tercih ettim.

Raporla ilgili küçük bir bilgi daha vermemde yarar var; aralarında iş dünyası, medya, finans, sanat dünyası, akademik dünya ve sivil toplum örgütlerinin yöneticilerinin bir araya geldiği, sayılarının azımsanamayacak kadar yüksek olduğu bir grup. Tam 410 kişinin 12 aylık çalışması. Çalışma bir yıl süresince çeşitli tartışma toplantılarında ele alınan konulardan ortaya çıkan başlıklar üzerine bina ediliyor.

İşte Birkaç Başlık

  • Dünya ekonomisi yavaş da olsa bir düzelme eğilimi içinde. ABD son 20 yılın en büyük büyüme oranını kaydediyor. Moraller yüksek gibi gözükmekle birlikte, her şey pamuk ipliğine bağlı. En ufak bir olumsuzluk gelişmeyi tersine çevirebilir.
  • Saddam yakalanmış olsa da El Kaide ve diğer terör örgütleri hala canlı ve üstelik aktif. Batıda korku, İslam dünyasında istikrarsızlık yaratmayı sürdürüyorlar.
  • ABD Başkanlık yarışında tüm demokrat adayların bir hedefi var, Başkanı devirmek. ABD’de bahar aylarında ortaya bir sürü araştırmanın, soruşturmanın döküldüğü bitpazarına dönecek, yaz sonlarına doğru doruğa çıkan bir karmaşa yaşanacak.
  • Dünya nüfusunun yüzde 30’u 15 yaşın altında.
  • Geniş anlamda Ortadoğu’da ve kuzey Afrika’da nüfus son 18 yıl içinde ikiye katlandı.
  • Afganistan, Irak, Suudi Arabistan, Suriye ve Pakistan’da ortalama yaş 19.
  • Tipik bir Filistinli 16 yaşında, tipik bir Yemenli 15…
  • Suudi Arabistan’da 1950’li yıllarda 3 milyondan biraz daha fazla Suudi vatandaşı yaşardı. Tam 100 yıl sonra, yani 2050 yılında Suudi Arabistan’da yaşayan 120 milyon kişi olacak.
  • 1950’lerde ortalama yaşam süresi 47 yaştı. Bugün genel itibariyle 66’ya çıktı.
  • Dünya Bankası verilerine göre, dünya nüfusunun yüzde 16’si yani 1 milyar kişi 2030 yılında 60 yaşın üzerinde olacak. 2050’de ilk kez dünya nüfusunda dengeler bozulacak ve yaşlıların sayısı gençlerin sayısını geçmiş olacak.
  • Batı İslam dünyasında meydana gelen iniş ve çıkışlardan, özellikle de terörün yarattığı istikrarsızlıktan çok şikayetçi olmakla birlikte, dünyanın bu kesiminde yaşayan 20 yaş altı gençler için kılını dahi kıpırdatmıyor.
  • Halen dünyanın bir yerinde aktif ordusu bulunan ülkelere baktığımızda ilk sırada 2.3 milyon askerle Çin ordusu geliyor. 1.4 milyon askerle Amerikan ordusu ikinci sırada, Hindistan 1.3 milyon askerle üçüncü, Kuzey Kore dördüncü sırada (1.08 milyon asker). Rusya 977 bin askerle beşincilikte duruyor, daha sonra sırasıyla Güney Kore, Pakistan, Türkiye, İran ve Vietnam en kalabalık asker sayısı olan ülkeler olarak karşımıza çıkıyor.
  • Irak’ta gerilla türü savaşın 2004 yılında yoğunluk kazanması bekleniyor.
  • Latin Amerika genelinde zenginle fakirin arasındaki fark giderek açılacak. Yolsuzluk artmaya devam edecek.
  • ABD, teknolojisiyle, zenginliği ve ordusuyla yine tek yanlı süper güç olarak gözükecek, ama hiçbir araştırma ABD’nin sürekli bir o savaşı bir bu savaşı başlatmasını ve kazanmasını mümkün görmüyor. (Dünya üzerinde çalışma yapan 10 binden fazla internet sunucusu Amerikan,  dünya üzerindeki internet kullanıcılarının yüzde 36’sı Amerikalı, dünya ihracat potansiyelinin yüzde 13’ü Amerikan…)
  • AIDS Afrika’yı kasıp kavurmaya devam edecek. 15 milyon kişinin AIDS yüzünden ölmesi bekleniyor. Afrika, savaş hastalık ve imkansızlık yüzsünden bugüne kadar iyi yetişmiş insan gücünün yüzde 40’ının yurt dışına kaçırdı. Kaçış sürecek.

Sonuç; dünyada her ülkenin kendince bir ajandası var. Biz de buna dahiliz. Ajandamız, biz coğrafyamızda herkesin hop oturup hop kalkmasına neden olacak cinsten. Ancak biz bunlarla dünyayı devireceğimizi sanıyoruz. Ajandamızı daha iyi çalışmak, ileriyi ön görmek için başkalarının ajandasında neler olduğunu görmek zorundayız. Göğsümüzü şişirip, ‘en iyi benim, en büyük de, en güzel de…’ demek artık bize yakışmıyor. Önümüzde çok uzun bir yol var, hala başındayız ve sürekli başında olmaktan da sıkıldık.

Ben yapacaklarımızı yarılamış, dünya vatandaşı olmak istiyorum. Siz ne dersiniz…

 

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir