Türkiye, gündemini değiştirmek ve saçma sorunlar yaratmak üzere gösterdiği çabayı, gerçek sorunlarını düzeltmek için gösterseydi “muassır medeniyetler” seviyesine çoktan erişmiştik. Dile yapışan ve ele alınan konular, sorun çözmek yerine “boş gündem-dolu emeller” fırsatı doğurduğu için Türkiye ne yazık ki geleceği yakalayan ülke görüntüsü vermiyor.
Sağ ya da sol görüşlü siyasilerin tümü, geçimini onların gündemini doldurup boşaltmakla sağlayan bir grup akademisyen, gazeteci ve sözde düşünürlerden ruhumuz sıkıldı! Bu kadar mı kör, bu kadar mı basiret yoksunuyuz? Gerçek gündem, ayakları yere basan sorunlar üzerinde durmak bu kadar mı zor?
Katkım olsun: Nüfus ya da demografi! Yeterince seksi değil ne yazik ki. “3 çocuk doğur” deyince milyonlar konuşuyor ama işin özüne kimse takılmıyor. Neden? Yetiştirme kaygısı taşımadan çocukları doğurup sokağa saldığın ülkelerde ulusal değil kişisel gündem olur.
Nüfus önemli olduğu kadar küresel bir konu. Dünya nüfusu 6.6 milyarın üzerinde, 2050’de 12 milyara ulaşacak. 1.3 milyarla Çin birinci, 1.1 milyarla Hindistan ikinci, 300 milyonla ABD üçüncü. Türkiye, 70 milyonla ilk yirmide. Başbakan, “kökümüzü kazımak istiyorlar” demişti. Kökü kazınan ülkeler var, ama biz aralarında değiliz. Şimdilik sorunumuz “yok olmak” değil, “niteliksiz olmak” diye özetlenebilir.
Bazı Avrupa ülkeleri, Japonya, Güney Kore ve Singapur gibi gelişmiş ülkelerde doğum oranı düşüyor. Genç nüfusun azalması; yaşlı ve emekli nüfusun sağlık ve sosyal bakım ihtiyaçlarını karşılayacak daha az insan olması ve sosyal güvenlik masraflarını karşılamak üzere vergilerin artması anlamına geliyor. Bazı ülkelerde bıçak kemiğe dayandı. Singapur’da devlet çöpçatanlık servislerine sponsor. Almanya, Rusya ve İspanya gibi ülkelerde bebek bonusları popüler. Bizde böyle bir şeye gerek yok. Bizde bonusu çok çocuk yapanlar yerine çocuklarını özellikle de kızlarını okutanlara vermek gerek.
Asya ve Afrika’da gelişmekte olan ülkelerde ise doğum oranı yükselişte. Eğitimsiz ve yoksul aileler çalıştırma umudu ile daha fazla çocuk sahibi oluyor. Çok çocuk, düşük eğitim seviyesi ve yoksulluk için hem sebep hem sonuç. Ulaşım, sağlık, eğitim yetersiz kalıyor, nüfus artışı işsizliği körüklüyor. Dünya genelinde 195 milyon insan işsiz, 1.6 milyar kişi yoksulluk sınırının altında. Türkiye’nin nüfusu 70 milyon 586 bin 256. İstihdam edilenler 20 milyon 867 bin. Ne gam!…
Hızla azalan ya da kontrolsüz artan nüfusun yanı sıra küresel bir başka sorun da yaşlanma. Birçok ülkede 55-64 yaş grubu diğer tüm yaş gruplarından daha hızlı büyüyor. 2050 yılında 80 yaş ve üstü Almanya’da 9 milyonu, ABD’de 34 milyonu, Japonya’da 10 milyonu bulacak.
Türkiye de yaşlanmadan nasibini alıyor; 35-50 yaş aralığında 13.883.306 kişi bulunuyor. 20 içinde yaşlanacağız. 2050’de 17 milyon yaşlımız olacak. Bir politika geliştirme ihtiyacı duymuyoruz. Yaşlanan Türkiye, devlet için olduğu kadar iş dünyası için de sorun demek.
Amerikan işgücünde en hızlı büyüyen yaş aralığı 55-64. ABD enerji sektörü bu yüzden tehlike sinyali veriyor. Sektörün üçte biri 50 yaş üstü. Japonya’da finansal hizmetlerde 50 yaş üstü çalışanların sayısı 2020’ye kadar yüzde 61 artacak. Çin’de üretimde çalışan 50 yaş üstü çalışanların sayısı 15 yıl içerisinde ikiye katlanacak. Almanya şimdiden sorun yaşayan ülkeler arasında. Ülke nitelikli mühendis sıkıntısı çekiyor. Öngörü sahibi şirketler ve ülkeler gelecekteki çalışan talebini ve tahmin edilen çalışan sayısını, meslek gruplarına, departmanlara ve işyeri fonksiyonuna göre analiz edip oluşacak açıkları hesaplıyor.
Türkiye ne yapıyor? “Haydi kadınlar 3 çocuk doğurun” kampanyası!
İş dünyasının bu demografik risk ile baş edecek bir stratejisi var mı? İK ilanlarında hala “35 yaşı aşmamış olma” şartı görülüyor.
Dışarıda binlerce üniversite mezunu genç işsiz, kamuda binlerce eğitimsiz çalışan… Verimsiz ve niteliksiz gençlik, erken emekliler ordusu…
Türkiye geleceğini işte böyle planlıyor!