Bugün sizlere bir sürü fotoğraf göstereceğim. Geçen gün her yeri alt üst ettim. Buldum sonunda. Albümleri çıkardım ortaya. Aman Allahım o ne çok fotoğraf öyle. Hepsi de usta bir elden çıkmış. Kadrajlar iyi. Netlik süper. Ben çeksem, beğenmeyip burun kıvıracaksınız, ama önlemimi aldım. Türk insanının cepheden, profilden, otururken, ayakta, konuşurken, yemek yerken usta bir el tarafından çekilmiş binlerce kare fotoğrafı… Fotoğrafları okutacağım (!) size… İnanmıyorsanız eğer, beni izlemeye devam edin.”;”
Bugün sizlere bir sürü fotoğraf göstereceğim. Geçen gün her yeri alt üst ettim. Buldum sonunda. Albümleri çıkardım ortaya. Aman Allahım o ne çok fotoğraf öyle. Hepsi de usta bir elden çıkmış. Kadrajlar iyi. Netlik süper. Ben çeksem, beğenmeyip burun kıvıracaksınız, ama önlemimi aldım.
Türk insanının cepheden, profilden, otururken, ayakta, konuşurken, yemek yerken usta bir el tarafından çekilmiş binlerce kare fotoğrafı…
Aşağıda bu birbirinden ilginç resim karelerini okuyacaksınız(!) Kiminiz gülecek, kiminiz de ağlayacaksınız.
Yine neler dolaşıyor şu hınzır kafamda. Engel olamıyorum ne yapayım…
İnanın kafamda dolaşanlar, çok masumane…
Haydi başlayalım…
Hepimizin bildiği gibi Türkiye’nin önündeki hedefler, yapılması gerekenler ve eksikler, kısacası yakın gelecek, “”Kalkınma Planları””yla şekilleniyor. Bunların sonuncusu, Sekizinci Kalkınma Planı’ydı. Yayınlandığı zaman çok ses getirmişti, pek çok yayın organında tartışıldı. Tartışıldı tartışılmasına da nedense içindeki rakamlardı merak konusu. Kimse insan boyutuyla ilgilenmedi.
Sanırsınız ki, bizler, bu memlekette insan üstüyüz.
Sekizci Beş Yıllık Kalkınma Planı çerçevesinde oluşturulan bir Özel İhtisas Komisyonu var. Bu komisyon çok değerli bir rapor hazırladı. Rapor kitap haline getirilerek basıldı: “”Nitelikli İnsan Gücü, Meslek Standartları Düzeni ve Sosyal Sermaye Birikimi””. Başlığına baktığınızda, “”Bununla üç beş kişi ilgilenir, taş çatlasa 10 kişi zahmet edip okur”” diyebilirsiniz. Hatta açıkça itiraf etmeseniz de, “”Ben almayayım teşekkür ederim”” dediğinizi duyar gibiyim.
Üç beş kişiden biri de ben olayım istedim. Sizleri de cebren ve hile ile yanıma çekmeye karar verdim.
İşte bütün hınzırlık burada.
Sakın başlığa aldanıp, beni de burada terk edip gitmeyin. İnanın okumamazlık edilecek bir rapor değil bu. İçinde kan var, gözyaşı var aşk ve ızdırap var. Gelecek ve geçmiş var. Güzel günler bizimdir var…
Tabii nereden baktığınız her zaman olduğu gibi bu durumda da çok önemli.
Ben rapora bayıldım. Daha rahat okuyabilmeniz için ufak tefek düzenlemeler yaptım. Bütün bir kitabı sizin için özetledim. Nedense raporları anlaşılmasın diye uzun uzun cümleler kurarak yazıyorlar. Her satırda “”Tamam bu kadar yeter artık bırakıyorum”” diyorsunuz içinizden.
Ben sizin için tüm engelleri ortadan kaldırdığıma göre sabredip okuyacaksınız. Alt tarafı birkaç dakikanızı alacak. Ve size garanti ediyorum, çok zevk (?) alacaksınız.
Sonuna geldiğinizde kafanızda soru işaretleri olacağından eminim.
Benim kafamdan geçen bir kaçını hemen sizinle paylaşayım:
“”Düşünüyorum da, biz millet olarak her şeyi biliyor, çok da güzel konuşuyoruz, hatta atarken bile mangalda kül bırakmıyoruz. Neden bu bildiklerimizi uygulamıyoruz? “”
“”Yazıyoruz çiziyoruz ama… Merak ediyorum, neden yazdıklarımızı yaşamıyor, düşüncelerimizden bir hayat kurmuyoruz?…””
Bakalım aynı sorular sizin de beyninizin içini yiyecek mi. Varsa öneriniz lütfen yazın. Bu sütun, yalnızca benim değil, biliyorsunuz sizin…
Buradan Sonrası Rapordan
…Türkiye, istihdam dünyasının istek ve ihtiyaçlarına duyarlı bir eğitim öğretim sistemi kurmak konusunda başarısız odu. Araştırma geliştirme çalışmalarına gerekli önem ve ağırlığı vermedi. Çalışan ve işsiz kesimin istihdam şansını piyasa koşullarına bağlı olarak yükseltme, yaşam boyu eğitimi insan kaynakları planlama ve yetiştirme sisteminin bir parçası haline getirmek gibi konularda rekabet etmekte olduğu ülkelerin çok gerisinde kaldı. Türkiye’de istihdamda olan nüfusun yaklaşık yüzde 70′i ve işsizlerin yaklaşık yarısı ilkokul veya altı eğitim düzeyine sahip…
…Ülkemizde nüfusun üretime katılım oranı yüzde 33 dolayında. Bu oran gelişmiş ülkelerde yüzde 45′lerde. Ülkemizde üretime katılım oranının düşük olmasının temelinde yatan en önemli faktör, üretime katılmayan ve nüfus artış hızına paralel olarak artan 0-14 yaş grubu. Nüfusun büyük kısmının böyle genç olması, güçlü bir ekonomi için büyük avantaj olarak değerlendirilebilir. Ancak Türkiye gibi istihdam olanakları sınırlı olan bir ülkede bu durum büyük bir dezavantaj oluşturuyor…
…İşsizliğin had safhada olduğu dünyada artık ülkeler ulusal gelirlerinin büyük bir kısmını yeni istihdam olanakları yaratmak amacıyla kullanıyorlar. Avrupa Birliği (AB) son beş yıllık bütçesinin yüzde 10′nu istihdamı geliştirme çalışmalarına ayırdı…
…İşsizler kadar halen bir iş yerinde istihdam edilenler de ciddi nitelik sorunu yaşıyor. Bu anlamda dezavantajlı kesimler olarak sayılan kadınlar, özürlüler ve eski hükümlüler istihdam yapısı içinde daha da büyük bir sorunla karşı karşıya. Avrupa’daki toplam işgücü 2030 yılına kadar yüzde 5 civarında artacak. Bu bütünün bir parçası olan Türkiye’de aynı dönemde işgücü artışının yüzde 68 olacağı tahmin ediliyor. AB üyesi ülkelerde meydana gelecek bu işgücü açığının üye ülkeler tarafından karşılanması mümkün görülmüyor. İyi yetiştirilmiş insan kaynağımız, Türkiye’nin rekabet gücünü artırabilir. Böylece AB’nin yarattığı katma değerden daha fazla pay alabilmemiz mümkün olabilecek…
…Avrupa Toplulukları İstatistik Bürosu (Eurostat) tarafından 1997 yılında yapılan ve yayınlanan bir araştırmaya göre, Avrupa’da toplam istihdamın yüzde 65,6′sı hizmetler sektöründe yer alıyor. Hizmetler sektöründe istihdamın en düşük düzeyde gerçekleştiği ülkeler Portekiz yüzde 55.7 ve Yunanistan yüzde 57.7. İngiltere İsveç, Hollanda ve Lüksemburg da ise bu oran yüzde 70′in üzerindedir.
AB çapında çalışanların yalnızca yüzde 5′lik bölümü tarımda istihdam edilmektedir…
…Türkiye’de işsizlik daha çok kentlerde yoğunlaşıyor (yüzde 11.7). İlk kez iş arayanların oranı yüzde 38.55; işini kaybedenler bir sonraki sırada yer alıyorlar (yüzde 35.37); işini kaybedenlerin yarısından fazlasını geçici işlerde çalışanlar oluşturuyor; işini kaybedenler genelde imalat sanayiinde çalışıyor (Yüzde 31.21). İşsiz kalmanın başka bir nedeni olarak işten ayrılma, gelir yetersizliği, işten memnun olmama, emeklilik gibi nedenler ortaya çıkıyor (Yüzde 17.22). Türkiye’de ekonomik faaliyet kolları arasında en çok işsizlik, sırasıyla imalat sanayii (yüzde 18.78), toptan ve perakende ticaret, lokanta ve oteller (yüzde 11.96), inşaat ve bayındırlık (yüzde 10.75)ve toplum hizmetlerinde (yüzde 8.26) görülüyor…
…Gerek işsizlik ve gerekse işgücü piyasasına ilişkin istatistik veri toplama çalışmalarında bilgi toplama kriterlerini açık net ve güncel olması büyük önem taşıyor. Ülkemizde sektör analizine dayalı bir meslek sınıflama sistemi yapılabilmiş değil. Türk Meslekler Sözlüğü önemli bir doküman olmakla birlikte güncelliğini yitirmiş durumda. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından hazırlanan ISCO-88 Uluslar arası Standart Meslek Sınıflama sistemi ile paralellik taşımıyor. Bütün bunlar iki önemli sonucu beraberinde getiriyor. Birincisi güncel meslek haritamız yok ve derlenen bilgiler yanlış yorumlanabiliyor; ikincisi, derlenen bilgiler uluslararası sistemler ile karşılaştırmaya imkan vermiyor…
…Türkiye, tüm çabalara rağmen, 25 ve daha yukarı yaş grubunun ortalama öğrenim süresini ancak üç buçuk dört yıla çıkarabildi. Bu süre gelişmiş ülke ortalamasının altında. Türkiye’nin eğitimde ihmali olduğu söylenebilir. Çünkü ekonomik olarak Türkiye’nin gerisinde olan birçok ülkenin eğitim göstergeleri Türkiye’ye göre daha iyi düzeyde…
…İçinde bulunduğumuz koşullarda en önemli sorunlardan biri işsizlik. İş piyasasından bağımsız planlanan ve uygulanan eğitim politikası sonucunda “”diplomalı işsiz”” sayısının hızla arttığını görüyoruz. İşsizlik sorununu tek başına ele alıp çözmek mümkün değil. Bunun öncelikle nüfus planlaması, eğitim planlaması ve işgücü planlamasının yapılması gerekiyor. Bu çerçevede gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de “”Meslek Danışmanlığı hizmetlerinin yaygınlaştırılması şart…
…Ülkemizde işsiz kesimin büyük bölümünü mesleksiz veya mesleğini sevmeyen bireyler oluşturuyor. Tümüyle rastlantı sonucu meslek seçen kişiler, çoğu zaman sevmedikleri veya benimsemedikleri bir eğitim kurumunda eğitiliyor, kimi zaman yeteneklerinin altında, kimi zaman çok üzerinde olan meslekleri icra etmek durumunda kalıyorlar…
Virgülüne Dokunmadım
Hani derler ya… “”Virgülüne dokunmadım”” diye. Ben yalnızca uzun cümlelerin arasına birer nokta serpiştirip, resmi dili sadeleştirdim. İfade kayıpları olmamasına özen gösterdim.
Yukarıdakileri ben söylemiyorum. Onlar, yani bizi yönetenler söylüyor. “”O zaman…”” diyecek oluyorsunuz, “”Neden bütün bunlar yaşanıyor?””
Yok mu bunun bir çaresi. Doğrusunu isterseniz raporun sonu öneri ve yapılması gerekenlere ayrılmış. Hatta çıkarılması gereken yasalar birbir sayılmış. Anladığım kadarıyla bu raporu hazırlayanları dinleyen yok. Bizi dinleyen hiç yok.
Ben bir süredir bu konunun üzerinde düşünüyorum.
İstihdam konusunda Türkiye’yi IMF’ye mi şikayet etmeli?… Bu hınzır fikir her gün biraz daha fazla aklıma yatıyor. Siz ne dersiniz?… Düşünsenize, nasıl olsa, onlar söyleyince oluyor. “”Üç vakte kadar şu şu şu yasaları çıkarın! Yoksa, pamuk elim cebime girmez”” diyorlar. Yasalar çıkıyor, düzenlemeler yapılıyor.
Ben, IMF, olmadı Dünya Bankası, daha olmazsa George W. Bush’a çıkmaya karar verdim.