Geçtiğimiz üç ay içinde turizm merkezlerine yönelik üç saldırı oldu. Saldırıya uğrayanlar, “yumuşak hedefler”, yani savunmasız siviller. Amaç turizmi baltalamak, ekonomi ve ülkenin dengesini bozmak. Cenazeleri izlerken yüreğimiz burkuldu. Ailelerle birlikte ağladık. Ardından “Turizm bu sene de mi gitti?” diye kendi kendimize sorduk.
Simon Anholt, sonuçları geçtiğimiz ay gazetelerde yayınlanan, Türkiye’nin on ülke arasında sonuncu olduğu “ülke markaları” araştırmasının mimarı. Çalışmanın, dünyanın ilk ülke marka sıralaması olduğunu söylüyor. Türkiye’yi sona koymuş çünkü Türkiye’yi kimsenin tanımadığını söylüyor. Markaların sıralaması şöyle; Birinci İsveç, sonra sırasıyla İngiltere, İtalya, Almanya, ABD, Japonya, Çin, Hindistan, Güney Kore, Rusya ve sonuncu Türkiye.
Marka çalışmasında kullanılan anahtar kelimelerden biri “dengeli” olmak. Aslında 6 kriter kullanılmış; turizm, insanlar, tarih ve kültür, ülke yönetimi (yönetim kelimesi “governance” yani yönetişim olarak geçiyor) ihracat, yatırım ve göç. Sorular, ABD, Almanya, Çin, Danimarka, Fransa, Güney Kore, Hindistan, İngiltere, Japonya ve Kanada’da yaşayan 10 bin kişiye sorulmuş. Ülke başına bin kişi düşüyor.
Türkiye neden sonuncu? Araştırmada şöyle bir açıklama yer alıyor; Türkiye hakkında kimsenin oluşmuş bir fikri yok. Eğer bir fikir sayılabilirse, “misafirperver” deniyor. Türkiye insanların aklında beyaz bir sayfa. Sıfır. Tanımsız. Tanınırlığı yok. Marka değeri düşük.
Son yıllarda turizmde iyi sayılabilecek bir yol katettik. Yılın ilk altı ayında turist sayısı yüzde 27.22 oranında artıp 8 milyon 556 bine çıktı. Geçen yıl bu sayı 6 milyon 727 binde kalmıştı.
Peki rakamlar artarken neden benim ülkemin marka değeri düşüyor. Nerede yanlış yapıyoruz?
Ne kadar çok satarsam o kadar değerli olacağıma, ben az da satsam çok da satsam farketmiyor. Dönemsel zenginler yaratıyorum ama ülkem avucunu yalıyor. Sahillerim kale misali yapılmış, zevksizlik numunesi otellerle dolu. Antalya sahilleriyle övünüyorum ama deniz görünmüyor. Kuşadası turizme açıldığımız ilk coğrafya ama tur operatörleri Kuşadası’ndan kesin olarak çıkacaklarını söylüyor.
Yapılan tüm araştırmalar turistin Türkiye’yi tercih etme nedenini coğrafi yakınlığa bağlıyor. Onun ardından gelen önemli faktör “ucuz” olmamız. Türkiye ucuz memleket! Ucuz memleketin markası olmuyor anlaşılan…
Ben, beni bildim bileli turizmi “patlatma”ya çalıştık, onu ancak çatlatabildik. Turist sayısını artırdığımızı söyleyip kendi kendimizi kandırıp durduk. Bir de “bacasız sanayi” adını taktık ama ne demek istediğimizi biz bile anlamadık.
Turizmde deneyimli bir kişiye, LykiaWorld’le adını duyuran Burhan Silahtaroğlu’na araştırmaları nasıl yorumladığını sordum. Silahtaroğlu ailesi turizmde yolculuğa Almanlarla çıkmıştı tek başına devam kararı aldı. Silahtaroğlu, “Biz turizmi bilmiyoruz. Onu çimento, harç, bina ve oda sanıyoruz” dedi. Doğru söylüyor. Bilseydik böyle mi olurdu?… Sözlerine şöyle devam etti; “Batı’da üniversitelerin turizm bölümleri var. ‘Boş zamanları araştırma kürsüsü’ olduğunu bile gördüm. Bu iş bilimsel yapılmak zorunda. Türkiye’ye ucuz imajını yapıştırdık. Şimdi üzerimizden atamıyoruz. “Her şey dahil” illetine kendimizi kaptırdık, şimdi istesek de çıkmak zor…”
Benzer bir soruyu tanıdığım diğer turizmci, halkla ilişkiler uzmanı ve reklamcılara soruyorum; “Sezon nasıl gidiyor?” Tuhaf bir şekilde hepsi önce parmaklarını tahtaya vuruyor, sonra kulak memelerini çekiyor ve fısıltıyla “iyi” diyorlar: “Bir şey olacak diye ödümüz patlıyor!”
Ne biçim iş bu ?…
Kim üzerine alır bilemem ama izin verin birkaç basit soru sorayım;
Benim ülkemin neden bir kimliği yok?
Bunca yıldır yapılan çalışmalar ile akıtılan paralar nereye gitti?
Terör saldırısı, doğal afet, kaza gibi trajik olaylardan, yani dönemsel dalgalanmalardan turizmin olumsuz etkilenmesini önleyecek ne yapıyoruz?
Bildiğimiz tek pazarlama aracı olan reklam dışında Türkiye’yi başka bir yolla pazarlamaya çalıştık mı? Hangi pazarlama araçlarını, hangi satış yöntemlerini kullanıyoruz?
Gelecek için planlarımız var mı, önümüzdeki yıl bu yıldan nasıl farklı olacak?
Turizm bakanlığında görevli olanların yüzde kaçı turizm konusunda eğitimli? Turizmde insan kaynaklarını nasıl bir strateji üzerine bina ediyoruz?
Son olarak istihdamla ilgili birkaç bilgi vereyim. Turizm emek yoğun bir sektör. Yatırımların onları işletecek bilgili insan olmadığı zaman işe yaramıyor. Türkiye’nin turizm potansiyelini sadece İstanbul, Ege’nin güneyi ve Akdeniz’in batısında değerlendirebiliyor. AB ülkelerinde istihdamın yaklaşık yüzde onu turizm ile sağlanıyor. Avusturya’da her yüz kişiden 14’ü, Yunanistan’da 10’u, İspanya’da ise 9’u turizm sektöründe istihdam ediliyor. Turizmin istihdama katkısı sadece turizm sektörüne değil, inşaat ve tarım gibi turizmin ihtiyaç duyduğu mal ve hizmetleri üretenlere de oluyor. Turizmden sağlanan gelirle ayrıca diğer sektörlerde istihdam yaratılabiliyor. Yani denize bir taş attığınız zaman üç dalga arka arkaya geliyor.
Aman siz ayaklarınızı sokmayın olmaz mı, üşütürsünüz neme lazım!