Ünzile + Soft Power + Girl Power

Ben Yaprak Özer, ister okumuş, ister kariyer kadını, ister iş sahibi… her ne olursam olayım, ülkemde çocuklar ve kadınlar örselendiği sürece, her Türk kadını gibi Ünzile’den hallice biriyim. Bu yazıyı okuyan Ayşe, Zeynep, Meral, Meltem, Bade, Aylin, Seda, Başak, Esen, Gamze, Semra, Berrak… sizler, tüm kadınlar, ailenizde, komşunuzda, bilmediğiniz bir yerde bir kız, bir kadın, bir çocuk hak ettiği medeni hayatı yaşamıyorsa, kağıt üzerinde sosyal statünüz ne olursa olsun, reel hayatta statünüz yok hükmünde: Ünzile’den hallice.

 

Ünzile insan dölü 

On kardeş beşi ölü 

Büyüdükçe unufak 

Ve gelir de görücü 

 

Eğri oturup doğru konuşmak gerekir. Yağmurun nasıl oluştuğunu bilebiliriz…Koyun ticaretinin alasını da yapabiliriz… Ama kaç koyun ediyoruz biz? Bu yazıyı cayır cayır yaktığımız kız çocukları, çocuk gelinler, sapık ve sapkınlardan kız erkek fark etmez kurtaramadığımız minikler, koca-sevgili ya da baba-erkek akraba dayağından hayattan koparılanlar, okutmadığımız kız çocukları, orada burada meczuplarca tekmelenen modern kadınlar için yazıyorum.

 

Yazıyorum çünkü, rol modellerine ihtiyacımız var. Daha çok sayıda, daha sade, daha aktif, daha stratejik, daha başarılı… Ve sürdürülebilir ve akıllı adımlar atan rol modeli yeni nesil kadınlara ihtiyacımız var. Sanatçıdan, mankenden, iş kadınından, öğretmenden, sporcudan kısaca toplumun her kesiminden dik duran, yılmadan söyleyen, sesini yükseltmek zorunda kalmayan, kabalaşmayan, hırçınlaşmayan, yozlaşmayan, yolsuzlukla kaynaşmayan, normal ve cesur rol modellerine ihtiyacımız var. Söylediği anlaşılan, hangi katmandan olursa olsun her kadın tarafından sevilip sayılacak kadınlara ihtiyacımız var. Söyledikleri dinlenecek, takip edilecek kadınlara… Çünkü böyle kadınların gücü var.

 

Bunun literatürde adı “soft power”. Yumuşak güç! Kadın olduğu için değil, yöntemi ve stratejisinin gücü üzerine adı konmuş bir konsept. Herkesin anladığı bir deyim daha var; “girl power” kadın gücüne de her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.

 

İnci gibi dişi

Görücü bilir işi 

Söğüdüm ağlar gider 

Olur hatun kişi 

 

Maçoizm’in (ki tabii tüm erkekleri kapsamıyor!) yumuşak karnı, “soft power”. Bugüne kadar çokca onlar gibi, onların dilinden, onların silahlarını kullanarak mücadele verildi. Yalnızca bu maçolarla değil, onlar gibi olmakla varlık bulan kadın maçolarla da mücadele zamanı. “Yumuşak” ve “güçlü” bir mücadele şart.

 

Bu nedenle Afrikalı bir kadının hikayesini aktaracağım. Bu kadın, doğduğundan bu yana ölmüş ölmüş dirilmiş… Canı yanmış. Zaman içinde kendisi gibi acı çeken kadınların sesi olacak güce ulaşmış. Çölde yürürken (kaçarken) şans gülmüş podyumda yürümüş. Böylece önce şöhrete sonra Birleşmiş Milletler’e yürümüş. Birleşmiş Milletler elçilerinden biri. Sözcü! Küçük yaşta sünnet edilen milyonlarca kızın umudu. Sonu güzel biten bir film onunkisi. Başrolde Waris Dirie…

 

Waris Dirie, İstanbul’a geliyor. Sabancı Vakfı’nın konuğu*. Ben de, kendisini konuşmacı olarak Türkiye’ye getirmekten gururluyum.

 

Varmadan sekizine 

Ergin oldu Ünzile 

Hem çocuk, hem de kadın 

On ikisinde ana 

Bir gül gibi al ve narin 

Bir su gibi saydam ve sakin 

Susar kadın Ünzile 

 

Birçok kişinin dikkatini çekeceğini umut ettiğim Waris Dirie, Somalili bir Ünzile. Çöl Çiçeği diyorlar ona. Bir Kül Kedisi. Benim dikkat çekmek istediğim özelliği, “soft power” temsilcisi. Çünkü; sürdürülebilir, hedefe kitli, dar ve net bir alanda çarpışıyor. Uluslararası örgütleri kullanıyor, küresel dilde aktarıyor, kişisel özelliklerini ve ününü, davasını tanıtmakta araç yapıyor. İletişim stratejisi başarılı ve kalıcı… Uluslararası medyayı tadında kullanıyor, yanı sıra kitap ve film gibi etkin mecralardan yararlanıyor. Bunun için “soft power”.

 

Dirie, 1965 yılında Somali’de (Etiyopya sınırında) fakir bir köyde doğmuş. Beş yaşında geleneklere göre sünnet edilmiş. Altı yaşında çoban yapılmış. 13 yaşında zorla evlendirilmek istenmiş. Adam, büyükbabası olacak yaştaymış. Evden kaçmış. Günlerce çölde tek başına yürümüş, Mogadişu’daki akrabalarının yanına sığınmış.

 

Yağmuru kim döküyor 

Ünzile kaç koyun ediyor 

Dayaktan uslanalı hiçbir şey sormuyor 

Yağmuru kim döküyor 

Ünzile kaç koyun ediyor 

Dayaktan uslanalı hiçbir şey sormuyor 

 

Macera dolu kaçışı Londra’da noktalanmış. Kaçak çalışmış. Ev işlerinde, hatta  McDonalds’da… 18 yaşında İngiliz fotoğrafçı ve yönetmen Terence Donovan keşfetmiş. Sonrasını biliyoruz: dünyanın aranan mankenleri arasında yerini aldı. Chanel, L’Oreal gibi dev markalar için çalıştı; Vogue, Elle, Glamour gibi dergilerin kapak kızı oldu. Bond Kızı bile oldu! (1987). Mankenliği topu topu 10 yıl yaptı. Marie Claire dergisine verdiği röportajda, nasıl sünnet edildiğini anlattı, sarstı. Tüm dünyanın dikkatini, “Çöl Çiçeği” (Desert Flower-1988) adlı otobiyografisiyle çekti. 2009’da aynı isimle beyaz perdeye aktarıldı.

 

Korkar durur gitmez 

Köyün en son çitine 

İnanır o sınırda 

Dünyanın bittiğine 

Ünzile insan dölü 

Bilinmezlere gebe 

Sırların mihnetini 

Yüklenip de beline 

 

Dirie, hayat hikayesini paylaşarak çoğalan bir kadın. Sosyal aktivist. Cesur. Kadının uğradığı sünnet şiddetinin önüne geçmek üzere 2002’de merkezi Viyana’da olan Çöl Çiçeği Vakfı’nı kurdu. Dünyanın belli başlı kentlerinde 5-6 dilde faaliyet gösteriyor. Çöl Çiçeği, diğer çiçekler solmasın diye harekette. Kadın sünneti hiçbir tıbbi yararı olmadığı gibi pek çok sağlık sorununa sebep oluyor. Etiyopya, Mısır ve Nijerya, bu uygulamada başı çeken üç ülke. “Genital sakatlama” olarak adlandırılıyor. İlkel ve geleneksel koşullarda, anestezi kullanmadan, kadınlar arasında sessiz sedasız yapılıyor. Sünnet olan kız çocuklarının bir kısmı kan kaybı veya enfeksiyondan hayatlarını kaybediyor. Sağ kalan sünnetli kadınlar hiçbir zaman cinsel haz alamadıkları gibi menstrüasyon döneminde ve cinsel ilişki sırasında dayanılmaz ağrılar çekiyorlar.

 

Varmadan sekizine 

Ergin oldu Ünzile 

Hem çocuk hem de kadın 

On ikisinde ana 

Bir gül gibi al ve narin 

Bir su gibi saydam ve sakin 

Susar kadın Ünzile 

 

Ya bizim çiçekler… Çiçeklerden çiçek beğen diyeceğim de, sorunlardan sorun beğen demek daha doğru. Bizim çiçekler bu topraklarda nasıl yaşayacaklarını bilemiyor. Nüfusun yarısı (%49,8). Kaçı mutlu ve huzurlu derseniz, araştırma yok. Yaklaşık %10 okuma yazma bilmiyor. Lise mezunu %20 bile değil. Yüksekokul mezunu ittir kaktır %14. Kadınlarımız eğitimsiz maalesef! Kadın istihdam oranı erkek istihdam oranının yarısı kadar. Eğitimli kadınlar iş gücüne katılmak istiyor ama olmuyor. Buna karşın Türk kadını çalışkan. Her gün 5 saat ev işi yapıyor. Uykudan sonra en büyük aktivite bu. Her 10 kadından 4’ü eşinden veya birlikte yaşadığı kişiden fiziksel şiddet görüyor. Bu da hayatında en büyük yer tutan 3’üncü aktivite. Küresel Cinsiyet Uçurumu Endeksi’nde 144 ülke arasında 130’uncu sıradayız.

 

Yağmuru kim döküyor 

Ünzile kaç koyun ediyor 

Dayaktan uslanalı hiçbir şey sormuyor 

 

Gelecek yıllarda torunlarımıza geçmişte neler olduğunu masal tadında anlatacağız şüphesiz. Örneğin; yıllardan 2016’ydı… Meclis’te 6 erkek el ele tutuşup tecavüz yasası sundu, Adalet Bakanı savundu, Kadından Sorumlu Bakan sustu… Aynı yıl sayılarını bilemediğimiz kadar çok erkek çocuğuna yurtlarda tecavüz edildiği ortaya çıktı… Bir tecavüzcü yakalandı toplumun gazı alınsın diye yüzlerce yıla mahkum edildi. Diğerleri aramızda… Kız çocukların kaldığı yurt yandı kaçmak isteyen kızlar kolu olmadığı için açılamayan naylon kapılar arkasında sıkışıp cayır cayır yandı… Ne çok şey oldu 2016’da bir bilsen diyeceğiz…

 

Bizim çiçeklerin sorunu bu kadarla kalmıyor. Örneğin kadınlara karşı suçların önemli bir kısmı “namus” bahanesiyle işleniyor. Çiçeklerimizi solduran sorunlardan biri de bekâret kontrolü. Kadın ve genç kızların cinselliklerini denetlemeye yönelik son derece ağır bir insan hak ihlali olan bekâret kontrolü, kızlarımızın öldürülmesine, intihar etmesine veya şiddet görmesine neden oluyor. Kadına çıkan her yol ölüm.

 

Yağmuru kim döküyor 

Ünzile kaç koyun ediyor 

Dayaktan uslanalı hiçbir şey sormuyor.

 

Waris Dirie’yi örnek alabiliriz diye anlattım. Bu işi şan şöhret için yapanları değil, şan ve şöhretini bu işe feda edecek, inanmış ve nefesi tükenmeyecek kadar güçlü, sürdürülebilirliğin anlamını bilen kadın elçiler yaratalım diye anlattım. Aslında onlardan vardı, var hala bizde hatırlayalım istedim. Ünzile’nin yaratıcısı, Aysel Gürel’i rahmetle analım. O yerel bir “soft power” örneğiydi. Gözü parada pulda, şanda şöhrette değil, işinde ve gönlündeydi! Her sorunun bir çözümü, her çaresizliğin bir ışığı var. Afrika’da Çöl Çiçeği varsa bizim de Kardelenlerimiz var. Kardelenlerin anası “soft power” örneği Profesör Türkan Saylan’ı rahmetle analım. Şanda şöhrette değildi gözü, bilimde bilgideydi… Ne güzel kadınlardı onlar. 2016’da Ünzile’den Kardelen’e geçişi konuştuğumuz için üzgünüm ama umutsuz değilim.

 

* Sabancı Vakfı Filantropi Semineri, 8 Aralık 2016

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir