Ferrari, yeni Formula 1’in teknoloji alt yapısını Hintli mühendislere emanet etti.
Yahoo’nun yazılım geliştirme merkezi 2003 yılından bu yana Bangalor’da. Google da ABD’deki AR-GE merkezinin aynısını buraya kuruyor. Microsoft, Hindistan’a yeni bir bilgi teknoloji üssü kuracağını, yüzlerce bilgisayar mühendisi istihdam edeceğini duyurdu. Intel, geçtiğimiz yıl Hindistan’da 800 yeni bilgisayar mühendisini işe aldı. SAP, Almanya dışında en büyük laboratuarını Bangalor’da kurdu. Burada, 1400 kişiyi istihdam ediyor. Üç bin yeni istihdam yaratacağını, bunun yüzde 80’inin Hindistan’da olacağını açıkladı.
Bilgi teknolojilerinde araştırma geliştirme yatırımlarının küresel toplamı tahminen 180 milyar dolar. Bunun binde 3’ü doğrudan Hindistan’a kayıyor. Bu ülkede teknoloji üretiminin maliyeti ABD’dekinin yarısından da az.
Ne oluyor?… Batı, kol gücünden sonra beyin gücünü de Doğu’ya kaydırıyor. Olan bu!
Firmalar 80’lerin ortasından itibaren bazı fonksiyonlarını kendi bünyelerinin dışına çıkarmaya başladılar. Amaç maliyetleri kısmaktı. Entelektüel birikim gerektirmeyen faaliyetlerin, emeğin ucuz olduğu ülkelere kaymasında bir sakınca yoktu. Alt tarafı mekanik işlerdi. “Arka bahçe” diye tanımlanan ülkeler türedi.
Çok azımız bu tür gelişmelerin farklı noktalara taşınabileceğini görebildi. Büyük çoğunluk moda olduğuna kanaat getirdi. Zamanla süreç hızlandı, işin niteliği farklılaştı. Hindistan ve Çin resmin içindeki yerlerini belirginleştirdiler… Dünya korkmaya başladı. Biz mi?… Yok canım, bizde korkacak göz var mı. Alırız ayağımızın altına biz!
Türkiye’de özel sektör biraz kıpırdandı. Nedeni, ekonomik istikrarsızlıkta ayakta kalmaktı. Devlet mi… Onlar kendi derdindeydi. Hükümetler… Ha keza… Kim kimin koltuğuna oturacak, kim kimden kaç koltuk kapacak tartışması varken fotoğrafın tamamını gören olmadı.
Hala fotoğrafın tamamını göremiyoruz. Zaten biz baktığımızı görmüyoruz, gördüğümüzde ise istediğimizi algılıyoruz. Neyi niye yaptığımızı bilmiyoruz. Karar almıyoruz, aldığımız kararlar isabetsiz. Biz kendimiz buna, “Atı Alan Üskudar’ı geçti” diyoruz. Ama kulağımız duymuyor.
Batı’dan Doğu’ya artık mekanik ve sıradan iş kaymıyor. Kimse bunun heyecanını yaşamıyor. Yaratıcı işler kayıyor. Bana önceleri olamazmış gibi geldi. İnsanın sınırlarını aşması kolay olmuyor. Biz de bu toprağın insanıyız değil mi… Örnekleri gördükçe, neler yapıldığını araştırdıkça, kendime “Bir bardak su iç kızım, paşa paşa yapılıyor işte!” demekten başka bir şey bulamadım.
Yarını planlamak yerine dünde kaldığımızı, bu yüzden modası geçmiş yaşamlar ve yanlış kararlar verdiğimizi düşünüyorum. Anlık, kişiye ve duruma özel… Günü kurtaralım biz, bize de bu yakışır.
“Nöroekonomi” diye bir kavram duydunuz mu? Tıp biliminin ekonomiyle buluşması diye kabaca özetleyebilirim. Yeni bir meslek denebilir mi. İleride, evet. Henüz kendisini kanıtlamış değil. Faaliyet alanı, “karakutu” olarak anılan beynimiz. İcra edenler; eko-doktorlar. İlgi alanları; karar mekanizması. Sordukları soru; “Neden yanlış kararlar alıyoruz?” Manyetik Rezonans Görüntüleme tekniğiyle beynin haritası çıkarılmış. Buna göre uzun vadeli kararlar ile kısa vadeli kararlar arasında fark olduğu tespit edilmiş.
Bizim sorunumuzu bulmuşlar yani. Türklere yardım edelim diye değil. Meğer bizim gibiler de varmış! Geri kalmışlığın tarifi gibi bir şey bu. İnsanlar uzun vadeli karar alırken mantıklı davranma eğilimi gösteriyor. Kısa dönemde ise tamamen çuvallıyoruz çünkü anlık karar alıyoruz. Ben size, bizi anlattıklarını söylemiştim.
Bizim ülkemizde biz gelecekle ilgili kararları zaten almıyoruz. Böyle bir endişe içinde değiliz. Bu yüzden isabetli kararlarımız az. Hayatımız dar alanda kısa paslaşmalar şeklinde geçiyor. Bir mantık dışı karar, diğerini tetikliyor. Batı, karakutuyu ekonomik kararların isabetini ölçmek için açmaya uğraşadursun, aslında bizi aydınlatıyor, sağolsun. Onların amacı,beynin çalışma şeklini çözerek, yanlış karar alma olasılığını azaltmak. Çalışmalar tartışmalar arasında devam ediyor. Yakında beyin haritasını önümüze koyacaklar.
Biliyor musunuz, atı alıp bir gün ben de Üsküdar’ı geçmek istiyorum.