Yabancı Damat

Aşçı, gazeteci, gezgin, fotoğrafçı, yabancı damat… Kendi programları çok izleniyor, popülaritesi arttıkça, bazı dizilere konuk oyuncu bile oluyor. Adı Wilco Wan Herpen, kısaca Wilco!… Wilco, Gonca Gürses’le evlenmiş Türkiye’ye iyice kök salmış. Geri dönme düşüncesi yok, Güney’de daha sakin bir hayat sürmek istiyor. Türkiye’yi ve Türkleri pek çoğumuzdan iyi biliyor, yaptığı programlar sayesinde ülkeyi karış karış dolaşıyor ve her tür insanla sohbet muhabbet ederek, bilgisine bilgi katıyor. Konuşurken aksanı var tabii, ama aksanı görmezlikten geldiğinizde sizden benden iyi ve hatta sokak dili kullandığı için başka türlü bir şey.

Yabancı damadı, Türk gelinle konuk ettik.

 

Yaprak Özer: Ne iş yaparsınız yabancı damat? Aşçı mısınız, gezgin misiniz, gazeteci misiniz, fotoğrafçı, sunucu mu?…

Wilco Wan Herpen: Ve baba! En güzeli o. Ben ne yapıyorum, ben bir belgesel programı yapıyorum. Tam belgesel değil ama tam bir normal televizyon programı değil. O yüzden belgesel programı ortada kalıyor. Çok severek yapıyorum o programı çünkü benim daha önce yaptığım bütün işler o programlar içinde yine dönüyor. Yani eskiden kasapta, manavda çalıştım, çevreci olarak çalıştım, at bindim. Yani öğrenmek istiyorum, çünkü aşçı olarak yani bıçak tutmak falan kesmek öğrenmek gerekiyor. Nerede öğreniyorsun kasapta, çok iyi. Kendim şarap yaptım mesela. İyi yaptım mesela benim anneanne kafa buldu. 15 yaşındaydım o zaman.

 

Yaprak Özer: Şimdi hemen eşinize bir geçelim. Ondan sonra devam edeceğiz. Nereden buldunuz Hollandalı damadı?

Gonca Gürses Wan Herpen: İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın film festivalinde tanıştık. Ben dört yıl kadar orada prezentasyon ve simültane tercümanlık yapmıştım. Orada simültane tercümanlık yaparken beni o buldu.

 

Yaprak Özer: Siz sopranosunuz değil mi? Aynı zamanda sesle terapi yapıyorsunuz. Sesle terapi nasıl oluyor. Wilco Bey, eşiniz sesle terapi yaptı mı size de?

Wilco Wan Herpen: Yaptı. Çok güzel bir şey, inanılmaz. Şimdi bir grup terapi var, bir de birebir terapi var. Yani ben kişisel terapiyi çok seviyorum çünkü yatıyorsun yatakta o zaman Gonca başlıyor bazen çok garip sesler çıkıyor ağzından. Sonra daha melodi, harmonili bir ses çıkıyor, çünkü senin sıkıntın çıkıyor sonra. Çakralar dengeleniyor. Yani orada belli bir balans buluyor, açılıyor. Sen yatıyorsun ve alfa moda giriyorsun. Alfa mod demek: uyuyorsun gibi ama beyin inanılmaz aktif. Çok güzel bir şey.

 

Yaprak Özer: Bunu ne sıklıkta yapıyor size?

Gonca Gürses Wan Herpen: Çok sık yapamıyorum, o konuda biraz şikayetçi ama. Gayet de güzel anlattı bu arada.

 

Yaprak Özer: Türkçe ne kadar zamanda öğrendiniz?

Wilco Wan Herpen: 1999’da geldim Türkiye’ye. Dört sene sonra gayet rahat Türkçe konuşuyordum o zaman. Biliyorsunuz hep Türkiye’de torpiller gerekiyor. Şafak Bakkalbaşoğlu beni çağırdı; Wilco dedi TRT’de program yapmak istiyor musun TRT2’de. Tamam dedim yani sonra Kaçış Planı başladı. Ben böyle Türkiye’de televizyon dünyasına girdim. Bir kelime Türkçe bilmiyorum çünkü 2000 yılında gerçekten inanılmaz bozuk ve yani ne soracaksın karşıdaki amca ne dedi, hiç fikrim yok bazen. Mesela bir köye gidiyorsun orada bir adam konuşuyor, konuşuyor ben böyle kaldım Allah’ım ne oluyor yani şimdi bir şey sormak gerekiyor ama ne… Böyle bir teknik kullandım. Adam konuşuyor ama cümle içinde mesela

–      benim inekler çok güzel,

–      hım inek, inekler var mı o zaman?

–      Evet benim inekler bahçeye gidiyorlar orada o çiçekler bitkileri görüyor, bitkiler

–      Hangi bitkiler?

 

Yani sadece bir kelime aldım ve geri verdim. Yapacak bir şey yok.

 

Yaprak Özer: Torpil bunun neresinde?

Wilco Wan Herpen: Torpil Şafak oldu. Yani onun yüzünden böyle girdim.

 

Yaprak Özer: Buna biz fırsat diyelim mi? Torpil değil. Bu yanlış bir şey. Torpil başka bir şey. Sanki bir şeyi hak etmiyormuşsunuz da size birisi arkadan yardım ediyormuş gibi. Kaç tane program yaptınız bugüne kadar?

Wilco Wan Herpen: Kaçış Planı, TV 8 Wilco’nun Gözü, İz TV Wilco’nun Karavanı sonra NTV Wilco’nun seçimi sonra İz TV Wilco’yla Yaşasın Yemek ve İki Göz Bir Şehir İz TV’de.

 

Yaprak Özer: Şu anda devam edenler; Wilco’yla Yaşasın Yemek ve İki Göz Bir Şehir… Hadi şimdi biraz eş durumuna geçelim. Siz bıraktığı yerden devam edebilir misiniz, yani nasıl bir şey sesle terapi?

Gonca Gürses Wan Herpen: Şöyle söyleyeyim ben Mimar Sinan Opera Sahne Sanatları bölümü mezunuyum. Opera eğitimi aldım, klasik müzik eğitimi. Ve bundan sonra verdiğim konserler sonrasında hep kulise gelen insanlar “biz sizi ne zaman dinlesek ağlıyoruz” gibi bir cevapla geldiler. Ben de 2002 yılından beri zaten alternatif tedavi sistemleriyle ilgili hobi olarak uğraşıyordum. Bu hobim, müzikle konserler de mesleğim diye bakıyordum. Fakat bu yorumlar arttıkça ben önce repertuarımı mı çok acıklı müziklerden seçiyorum, niye ağlatıyorum bunu düşündüm. Bu da değil. Yani son derece neşeli bir parça söylediğimde de insanlar ağlıyor. Sonra bir anda kendi yaşadığım tecrübeler aklıma geldi. Çok yoğun bir şifa bir enerjiyle muhatap olup şifalanma geçirdiğinizde bedende bir çözülme olur ve ilk olay da ağlamaktır. Bunu bağdaştırınca insan sesinin iyileştirici gücüyle yapılan araştırmalar var mı acaba ben insanlara sesimdeki frekansla böyle bir etki de mi bulunuyorum diye araştırmaya başladım.

 

Yaprak Özer: Türkiye’de var mı o sırada?

Gonca Gürses Wan Herpen: Hayır yok. Baktım ki insanlar yıllardır yapıyorlarmış bunu yurt dışında. Ve daha da derine girdiğimde bütün eski kültürlerde zaten olan bir şey olduğunu gördüm. Aborjinler, Kızılderililer, Şamanlar. Ve bunu Avrupa’da şu anda meslek olarak yapan insanların olduğunu gördüm.

 

Yaprak Özer: Türkiye’de kaç kişisiniz?

Gonca Gürses Wan Herpen: İnanın saymadım kaç kişiyiz diye. Şimdi şöyle Türkiye’de kişi olarak benim bildiğim ben varım Türk olarak onun haricinde Türkiye’ye dönem dönem Workshoplar vermeye çalışmalar yapmaya gelen yabancı kişiler var.

 

Yaprak Özer: Size başvuranlara  “hasta” mı demek lazım? 

Gonca Gürses Wan Herpen: Yani gelen kişiler fiziksel şikayetlerle de geliyor veya bunlar psikolojik mesela geçmişte yaşadığı kötü bir deneyim var, onun travmasını hala taşıyor ve onun psikolojisini etkiler vaziyette. Alternatif metotlardan birisi.

 

Yaprak Özer: Peki, sesi kim çıkartıyor siz mi çıkarıyorsunuz onlar mı çıkarıyorlar?

Gonca Gürses Wan Herpen: Birebir yaptığım seansta ben çıkarıyorum. Ama kişi benimle son derece uyumlu ve birlikte çalışıyor ve ses çıkarma ihtiyacı hissediyorsa onu özgür bırakıyorum. Onun da çıkardığı zamanlar oluyor, birlikte yaptığımız zamanlar oluyor veya bu konuya son derece yabancı ama bir şeyler de almak için gelmiş katılmak istemeyen birisi olursa da o tamamen alıcı konumunda, önümde uzanıyor ve ben kendi sesimi kullanarak, sesimin frekansıyla alanını tarıyorum. Şey gibi, ben bunu şöyle anlatıyorum: biraz elle tutulur vaziyette olması için, böbrek taşı olan birisi böbrek taşını kırdırmak için gittiğinde orada ona ultrasonik bir ses veriliyor. Ve doğru frekansta o taş kırılıyor ve kum olup sonra vücudundan atılıyor. Aynı bunun gibi bizi de vücudumuz, organlarımız titreşim halinde. Kendi öz titreşimi var moleküllerimiz ve alanımızın. Ve bu öz titreşim yediğimiz yemekler, doğadan kopmamız, yaşadığımız travmalar, üzüntülerle bu titreşim orijinalitesini kaybediyor. Aynı çok çalınmış bir piyanonun akordunun bozulması gibi.

 

Yaprak Özer: Elle mi hissediyorsunuz bunları?

Gonca Gürses Wan Herpen: Sadece alanında olmam yetiyor. Ellerimi de kullanıyorum yani sizi yatırıyorum önümde buraya diyelim. Sizin ben yanınıza geldiğimde zaten biz titreşimsel bir iletişime giriyoruz.

 

Yaprak Özer: Biz şu anda bu iletişimde miyiz mesela?

Gonca Gürses Wan Herpen: Onun için niyetimi koyup konsantre olmam gerekiyor. Bana hocamın söylediği şeydi, bu sistem şöyle çalışır diye bir formül koymuştu bize. Niyet, frekans ve şifa. Yani niyeti koymak çok önemli.

Wilco Wan Herpen: Dinliyorum çünkü çok seviyorum yani onun işini. Gerçekten çok değişik, enteresan bir iş.

 

Yaprak Özer: Peki Türkiye’de gezmedik yer kaldı mı?

Wilco Wan Herpen: Kaldı. İç Anadolu özellikle. Trakya’yı da çok fazla gezmedim.

Gonca Gürses Wan Herpen: Gezdi bayağı da, tabii o çok detay düşünüyor tabi dağ, taş, bayır gezdiği için minicik köyler haritada bizim doğru düzgün görmediğimiz, bilmediğimiz yerler. O anlamda baktığında yoksa ana şehirler var.

 

Yaprak Özer: Peki Türkiye’yle ilk tanışma noktanız  neresi oldu?

Wilco Wan Herpen: İğneada. İlk programı orada çektik. Ve çok güzel yurt dışından bir arabayla geldik yani bir motel karavan sponsor bulduk. Arabayla Almanya’dan, Avusturya’dan, İtalya’dan böyle Yunanistan, Türkiye’ye geldik çekerek yani orada bir program iki program yaptık. Sonra Longos ormanında başladık. Longos ormanı çok özel bir orman, dünyada sadece dört beş tane böyle bir tür orman var. Ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi orada bir baraj yapmak istiyor. Demek o zaman Longos ormanı yok olacak.

 

Yaprak Özer: Bizim ormanlarla ilişkimiz pek iyi değil maalesef. Ne olacak bu işin sonu?

Wilco Wan Herpen: Bilmiyorum, dua ediyorum. Şimdi üçüncü köprü gelecek.

 

Yaprak Özer: Karşı çıkanlardan mısınız?

Wilco Wan Herpen: Ben pek sıcak bakmıyorum.

 

Yaprak Özer: Burada paradoksal bir şey var aslında. Yani bir yandan genişleyen nüfus ve çok ciddi onun getirdiği zorlukları öbür taraftan da doğa.  Nerede durabiliriz, sizin ülkenizde nasıl karar verilir bu tür şeylere?

Wilco Wan Herpen: İlk olarak bizim nüfus büyümüyor. Böyle bir şey var,  biz bir ya da iki çocuk ile aileler buluyorsunuz yani burada R. Tayyip Erdoğan diyor üç çocuk istiyorum. Ama burası tabii ki herkesin hakkı var bir ev için onu kabul ediyorum. Ama bazen yerleri daha iyi seçmek gerekiyor. Şimdi tabii ki o çılgın projesi var. 2023’te yeni bir şehir açılmak istiyor artık. Alternatif olarak artık böyle bir şey yapmak gerekiyor ama orada iyi bir çözüm olacak mı bilmiyoruz çünkü bir kanal daha yapıyorsan oradaki çeşitlilik ama biz hep aynı anda şikayet ediyoruz ama böyle bir gerçek var. Mesela evler istiyoruz, şimdi kocaman apartmanlar mı, tek villalar mı hangisi daha mantıklı… O zaman apartmanlar daha mantıklı çünkü küçük bir arazide yani daha fazla insanlar oturuyorlar. Böyle bir şey var o yüzden karşıyım yani.  Neden orman o kadar önemli Belgrad ormanı çünkü İstanbul’un akciğeri. Onu kesiyorsun, o bir problem.

 

Yaprak Özer: Siyaset programı yapmışsınız, bir yabancının yerel siyaset programı yapması nasıl olabilir?

Wilco Wan Herpen: Ben korktum. Teklif geldi, düşünüyorum bir yabancı olarak böyle bir program yapıyorsam bir hata yapıyorsan kapı orada.

 

Yaprak Özer: Siz dönmeyi düşünüyor musunuz günün birinde?

Wilco Wan Herpen: Yok.

 

Yaprak Özer: Neresi memleket sizin için? Yani Türkiye’nin neresi?

Wilco Wan Herpen: Biz muhtemelen İzmir tarafına gideceğiz.

 

Yaprak Özer: Ne zaman, emeklilik zamanında mı?

Wilco Wan Herpen: Mümkünse daha önce gitmeyi planlıyoruz.

 

Yaprak Özer: Peki, yani İzmir tarafı neresi?

Wilco Wan Herpen: Urla, ya da Karaburun tarafı. Seferihisar da çok güzel. Biraz bakir bir yer istiyoruz. Güzel, temiz.

 

Yaprak Özer: Kaç vakte kadar gerçekleşir bu iş?

Wilco Wan Herpen: Bilmiyorum.

 

Yaprak Özer: En iyi hangi yemeği yapıyorsunuz?

Wilco Wan Herpen: Doğaçlama yemeği. Hiçbir şey yok ben hala bir şey yapıyorum. Mesela bir yemek programı için bir yere gidiyoruz, asistanlar diyorlar “Wilco sen ne yapacaksın, ne alacağız, bilmiyorum”. Bazen çekim başlamadan on dakika önce ben hala ne yapacağımı çözemiyorum. Şimdi biz Çorum’a gittik, Hitit yemekleri yaptık çektik orada. Yani onların kültürü nasıl çünkü.

 

Yaprak Özer: O zaman siz geriye dönük bir araştırma da yapıyorsunuz değil mi?

Wilco Wan Herpen: Oluyor.

Gonca Gürses Wan Herpen: Haksızlık etme kendine. Oturup çalıştın Hitit konusunda festivale gideceğin için.

Wilco Wan Herpen: Şimdi şöyle bir şey var, Hititler için ne yapabilirsin çünkü ben bir tencere kullanmak istemedim. Ben bir ekmek yapmak istemiyordum. Çünkü bizim konuklar var onlar belli bir yemek çeşidi yapıyorlar. Başka bir şey yapmak istiyorum, değişik bir şey yapmak istiyorum. Mesela Hititlerin 180 tane ekmek var. Muhteşem, harika bir şey. Çünkü yemek çeşitlerini tanrılar için yapıyorlar. Ben o zaman oraya geldim, düşünüyorum ve yolda giderken karar verdim ben bir boynuz dolduracağım. Büyük baş hayvanların boynuzunu doldurdum. İlk olarak sekiz saat falan kaynattık çünkü içinde bir şey var onu çıkartmak gerekiyor belki pislik var onu temizledik. Buğday kullandık çünkü Hititler buğday biliyorlar, keçi eti, koyun eti biliyorlar. Ceviz, incir biliyorlar. Hepsini karıştırdım sadece biraz tuz koydum, sonra kil ile kapattım. Kil içinde pişti, harika bir yemek. Bir arkeolog geldi dedi ki yani Wilco Hititler böyle bir yemek yapmadı, sen nerden biliyorsun, bizim bilgilerimizde yazmıyor. Evet dedim ama senin bilgin sadece tanrıların bilgisi. Çünkü halk hakkında bilgi yok.

 

Yaprak Özer: Peki en çok hangi yemeği seviyorsunuz?

Wilco Wan Herpen: Ben işkembe, kokoreç, kelle-paça seviyorum. Çok güzel bir mantıyı çok seviyorum. Aynı anda kaz tandırı çok seviyorum. Yurt dışına gittim ve orada karınca yedim, bir sınır yok. Kocaman karıncalar var Afrika’da. Yani yağmurlu sezonda onlar çıkıyorlar, sonra düşüyorlar topluyorsun biraz tereyağı ile tavada hazırlıyorsun, karabiber, tuz ve yiyorsun… çok güzel.

 

Yaprak Özer: Yemediğiniz bir şey var mı?

Wilco Wan Herpen: Ben mesela şimdi herkes diyorlar Çin’de maymun yiyorlar. Maymunun beyni. Ben onu yapamıyorum. Orada bir sınır var benim için.

 

Yaprak Özer: Enteresan başka ne gördünüz, ne yediniz bir iki tane bize anlatsanıza?

Wilco Wan Herpen: Mesela ben timsah burger yedim o da çok lezzetli mesela. Hamburger gibi, Güney Afrika’da. Tavuk gibi bir tadı var. Çok lezzetli, çok güzel.

 

Yaprak Özer: Evde kim yapıyor yemeği?

Gonca Gürses Wan Herpen: Türk yemeklerini ben. Wilco Türk yemeği pişirmiyor, bilmiyor. Yani çünkü öğrenmek de istemedi. Çünkü ben yapıyorum, evde yapılıyor. Sen de güzel yapıyorsun dedi. O daha dünya mutfağı pişiriyor evde. Zaten baba mesleği aşçılık. O yüzden babasından ve okuduğu okuldan dolayı da Fransız mutfağı birinci uzmanlığı, sonrasında da doğaçlamayı çok seven biri dediği gibi yani mutfağa giriyor bir anda bir şey yapıyor.

 

Yaprak Özer: Programımızın adı Başarı Hikayeleri. Başarı sizce ne demek? Kendinizi başarılı buluyor musunuz, Türkiye’ye gelip yabancı damat olmak bir başarı mıdır?

Wilco Wan Herpen: Ben kendimi hiç böyle hissetmedim. Evet oldu galiba ama bilmiyorum, yani ben böyle değilim. Nasıl geldiysem hala böyleyim. Yani bir şey değiştirdi mi mutlaka yaş kazanıyorsun, karakter biraz değişiyor ama  Wilco geldiği gibi.

 

Yaprak Özer: Wilco aslında ilk zamanlar eziyet çekmiş değil mi geldiğinde?

Wilco Wan Herpen: Evet, ama istiyordum. 1999 yılında zaten bir yabancı olarak Türkiye’ye geliyorsan hemen o yabancı kimliği kullanarak  bütün kapılar açılıyordu. Yani çünkü belli bir kompleks var özellikle o dönemde, istemiyordum. Kendi gücümle bir şey yapmak istiyorum. İnanıyordum, olacak. Annem defalarca Wilco dön, Wilco yani bizim köyümüze dön falan.

 

Yaprak Özer: Korktular mı?

Wilco Wan Herpen: Evet. Çünkü Wilco’nun işi yok, bir sağlık sigortası yok. Wilco para kazanmıyor.

 

Yaprak Özer: Peki, annenizin kafasındaki Türkiye deyince ne var o zaman?

Wilco Wan Herpen: Böyle bir manyak dehşet, korkunç bir ülke değil. Ama zor, çünkü bir yabancı olarak Wilco kocaman bir ülkeye gitti ve orada şimdi ne yapıyor?…

 

Yaprak Özer: Peki başarıya dönelim yani burada mücadele etmek mi başarı?

Gonca Gürses Wan Herpen: Yani benim için başarı öncelikle kişisel ben kendim için söyleyeyim öncelikle ben insan olmak konusunda, yolunda ilerlemek derdindeyim ve bunları yaparken zaten bu tarz şeylerle tanışıp bunların üzerinde çalışmalar yaptım. Hem kendimi daha ilerleteyim, farkındalığımı geliştireyim, algılarım daha incelsin ve netleşsin ve insanlara da bu konuda yardımcı olayım.

Wilco Wan Herpen: Biz o noktada da aynı frekanstayız. Ben insanlara yardım etmek istiyorum. Bir şey göstermek, öğretmek istiyorum.

 

Yaprak Özer: Halk sizi niye seviyor?

Wilco Wan Herpen: Samimi ve gerçek olduğum için. Yani ben Türkiye’ye geldim neden çünkü Türkiye’de yaşamak istiyorum. Ben İngilizce konuşmak istiyorsam o zaman Amerika, Avustralya, Güney Afrika’ya giderdim. Yok, bu kültür, bu ülke beni ilgilendirdi.

 

Yaprak Özer: Nesi çekti? Her şeye hayır diyerek başlıyoruz söze, inatçıyız biraz değil mi?

Wilco Wan Herpen: Türkiye’ye ilk turist olarak geldim. Yani muhteşem bir ülke, yemek harika, doğa harika, insanlar çok tatlı. Sonra meslek değiştirdim, fotoğrafçı oldum, fotoğrafçı olarak Türkiye’ye geldim ama ne zaman Gazi Mahallesi’nde o olaylar, Cumartesi anneleri, ölüm oruçları, orada bambaşka bir Türkiye görüyorsun. Ama oradaki insanlar bu ülkeyi çok seviyorlar. Ama o kadar çok seviyorlar ki, bu ülke için kendi hayatını verebilir. Bunu anlamıyorum, anlamak istiyorum. Görmek, yaşamak istiyorum yani paylaşmak istiyorum ve o zaman sadece bir çözüm var burada yaşamak gerekiyor.

 

Yaprak Özer: Peki çözdünüz mü?

Wilco Wan Herpen: Yok.

 

Yaprak Özer: Kabul ettiniz mi?

Wilco Wan Herpen: Bazen kabul ediyorum.

 

Yaprak Özer: Kabul edemediğiniz neler var?

Wilco Wan Herpen: Bazen politika… bazen hiç halkı dinlemiyor. Yani bir karar veriyorlar ve o zaman böyle oluyor ve böyle kalıyor. Dikkat etmek gerekiyor yani halk seni seçti, sen halk için çalışıyorsun.

 

Yaprak Özer: Bu tabii ki sizin geldiğiniz ülke kültüründen hayli farklı değil mi?

Wilco Wan Herpen:  Evet.

 

Yaprak Özer: Peki bundan sonraki planlarınızı alayım ben, neler var bundan sonraki projelerde?

Wilco Wan Herpen: Şimdi kendi programımı hazırlıyorum. Bu tam aile yapısı olacak. Biz beraber ön hazırlık yapıyoruz. Gonca orada tabii ki bana inanılmaz yardım ediyor. Daha iyi bir eş bulamazsın o kadar destek veriyor ki gerçekten.

 

Yaprak Özer: Birlikte mi çıkacaksınız?

Gonca Gürses Wan Herpen: Hayır ben kamera arkasında olacağım.

Wilco Wan Herpen: Ama bazen beraber gezeceğiz.

 

Yaprak Özer: Şu ana kadar geziyor muydunuz?

Gonca Gürses Wan Herpen: Birkaç bölümde ben de gezdim. Ekran önünde oldum mu hatırlamıyorum ama. Efes’te annemle gezdik, düğünümüzü bölüm yapmıştık yabancı damat diye. Onlarda vardım. Onun haricinde birkaç kere kamera arkasında olup da yanında bulundum. Ama o dönem çok yoğun çalışıyordum ben de çok fazla vakit bulamamıştım.

 

Yaprak Özer: Çocukla birlikte mi?

Wilco Wan Herpen: Onu da her zaman istemiyorum, bir televizyon çocuğu istemiyorum. Çünkü belli bir mesela altı yedi yaş olarak belli bir karakter başlıyor. O zaman ben televizyonda çıktım ama sen çıkmadın istemiyorum. Yani doğal olarak altı haftada bir defa olabilir. Yani eski Wilco’nun Karavanı gibi bu hayat, gezi hayatı yine seyirciyle beraber paylaşmak istiyorum. Orada bazen ağırlık olacak, sıkıntılar paylaşıyorum ama aynı anda muhteşem şeyler paylaşacağız.

 

 

Wilco Wan Herpen

Wilco Van Herpen, Hollandalı. Kariyerine baba mesleği olan aşçılık ile başladı. Sonra hayatında önemli bir değişiklik yaparak profesyonel fotoğrafçılığa adım attı. Güney Afrika’yı ve birçok Avrupa ülkesini fotoğrafçı olarak gezdi. 1999 yılında Türkiye’de yaşamaya başlayan Wilco Van Herpen, o zamandan beri fotoğrafçılık, Türk ve Hollanda radyo ve televizyonları için haber muhabirliği yapıyor.

2000 yılında, “Kaçış Planı” adlı programın sunuculuğunu üstlenerek Türkiye’yi dolaştı ve izleyicilerine Türkiye’de gezilecek yerler konusunda tavsiyelerde bulundu. 2003 yılında, “Wilco’nun Gözü” adlı programı hazırlamaya başladı. Bu program da yayınladığı “Avrasya Maratonu” konulu haber ile ödül kazandı. 2006 yılından beri İZ TV’de Wilco’nun Karavanı programınını hazırlayıp sunuyor.

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir