Yaprak Özer ile Fikir Buluşmaları Başladı
İndeks Konuşmacı Ajansı Kurucusu Gazeteci-Yazar Yaprak Özer’in ezber bozan özgün fikirleri ve bu fikirlerin sıra dışı yaratıcılarını geniş kitlerle buluşturduğu Fikir Buluşmaları Platformu, ilginç konu ve konuklarıyla birbirinden keyifli sohbetlere ev sahipliği yapıyor.
Her buluşma farklı bir heyecan, farklı bir fikir… Astronot olmak isterken kendisini mimar olarak bulan ancak hayalleriyle gerçeği eşi benzeri görülmemiş şekilde sentezleyerek Uzay Mimarı olan Ayşe Ören, Fikir Buluşmaları’nın ilk konuğu oldu.
“Astronot olmak istiyordum mimar oldum”
Fikir Buluşmaları’nda Ayşe Ören’i ağırlıyoruz. Ayşe Ören aslında bir mimar. Aslında diyorum çünkü onun mimarinin ötesindeki geliştirdiği geleceğe ışık tutan başka bir yönüyle de tanıyacağız; uzay mimarı, tasarımcı. Pek çok şapkası var ama bugün özellikle uzayla ilişkisini, gelecekle ilişkisini anlatacak.
Yaprak Özer: Uzay mimarı olmak ne demek?
Ayşe Ören: Şimdi uzay mimarisi hayatımıza yeni girmiş bir kavram. 1969’larda Ay’a gidilmesiyle mekik ortaya çıkıyor, burada daha çok sistem mühendisleri ele alıyorlar. Ama gidiş süreleri uzamaya başladıkça bir mimari gereksinim de ortaya çıkıyor. Şu ana kadar gelişen uzay mimarisine baktığımızda daha çok işin ehli olmayanlar tarafından çizgi film animasyonlarında olduğu kadar görebiliyoruz, halbuki bu iş böyle değil. Bu hem makine hem mimari birlikte. Dolayısıyla altyapı ve makinenin hem birleşmesi hem oradaki insanın yaşam alanının şekillenmesi açısından birçok dinamiği barındırıyor. Bugün mesela trans hümanizmden söz ediyoruz ama aslında uzay trans hümanizm en başı yani mekândan ayrılamaz bir bütünsünüz.
Yaprak Özer: Uzay mimarisi ve sizin gibi bu kariyeri seçen Türkiye’de başkaları var mı? Uzayla ilgilenen mimar sayısı ne kadar?
Ayşe Ören: Dünyada da çok olan bir konu olmamakla birlikte 1969’dan sonra, 1950’lerden sonra dijital çağa geçildi ve önümüzdeki dönem NASA insanlı iniş yapacak Mars’a, Elan Musk mekiklerini hazırlıyor. Ay Dünya’nın bir kıtası konumuna gelecek. Oradaki madenler, materyaller insanlığın kullanımına sunulacak. Dolayısıyla buralarda zorunlu olarak kalma süresi uzayacak. Bu zorunluluk zaten beraberinde başka bir talep getirecek. Şu anda bu konu yeni başlamış olsa da biz 21. Yüzyılın ortalarına doğru artık bu konuyla ilgili çalışan kişilerin sayısının çok artacağını düşünüyoruz, görüyoruz. Veriler de bunu gösteriyor.
Yaprak Özer: Çalışmalarınızdan söz eder misiniz? Somut olursa hayatımıza nasıl dokunacağını, ne tür bir yaşam alanı tasarladığınızı anlamak isteriz.
Ayşe Ören: Şimdi biz uzay mimarisini üçe ayırıyoruz. Bir tanesi yörünge mimarisi, ikincisi araç mimarisi, üçüncüsü de gezegensel mimari. Ben gezegensel mimariyle pek ilgilenmiyorum. O oraya vardığımız sürecin. Benim ilgilendiğim kısım altı ay ve üstü sürecek olan gezilerdeki araç tasarımı. Ve dolayısıyla altı ay üstüne çıktığınız zaman aslında mekik de uzay istasyonuna dönüyor. Aslında siz uzayda giden bir uzay istasyonu yapıyorsunuz. Muhtemelen Mars’a gittiniz, Mars şu andaki görünür ilk etap. Bunun çok daha ilerileri gelecek. Yani muhtemelen o istasyonu Mars’ın yörüngesine park edip başka bir mekikle aşağı inmeniz gerekiyor. Çünkü koca istasyonu Mars’ın yani atmosferi ince de olsa indiremezsiniz. Bunlar çok büyük risk. Dolayısıyla istasyonu atmosfere park edip yine mekikle aşağı inip çıkacaksınız. Pek gezegensel mimariye değinmiyorum ama yine de mekik bile aşağı inse bu mekanların birbirine dönüşümü, tipolojisi, fileksibilite dediğimiz şey esneklik, değişebilirlik, dönüşebilirlik en önemli şey. Yani bir parça eskidiğinde onun değişebilmesi, değişen parçanın başka bir şeye dönüşmesi. Bu dönüşümün devamlı sürmesi, buradaki tipolojiyi oluşturuyor.
Yaprak Özer: Siz tamamıyla yönünüzü kendinizin çizdiği bir yolda mı gidiyorsunuz?
Ayşe Ören: Tamamen kendim. Ama sonuç olarak mimari dediğiniz şey zaten insanın çok soyut ihtiyaçlarını da kavrayan, Maslow’a bakarsak barınma en önemli ihtiyaçlarından bir tanesi, dolayısıyla şimdi eğer biz insanları uzaya gönderip orada altı aydan, bir seneden daha fazla hem de dünyadan uzaklaşarak gitmelerini beklediğimizde onların sadece oraya varıp survive etmek, hayatta kalmaları mı amaç, yoksa artık yıldızlararası bir ırk olacaksa, amaç onların artık esenlikle, rahatlıkla, mutlulukla mı gitmeleri?… Bunun temellerini atacaksak, mimarinin başka bir tarafına giriyoruz, esenlik kısmına.
Yaprak Özer: Sizin uzay yolculuğunuz ne zaman başladı?
Ayşe Ören: Benim uzay yolculuğum aslında çok küçükken başladı çünkü 11 yaşıma kadar astronot olmak istiyordum. Hem astronot, hem de balerin olmak istiyordum, mimar oldum. Hikayem şöyle başladı: NASA’nın Chief Technology Officer (CTO) Washington’dan Fransa’da bir konferansa gelmişti. Konferansın konuşmacısı da dünyanın en önemli mimarlarından birisi Norman Foster. NASA, Norman Foster’a Ay’da bir ev projesi yaptırdı. Animasyon. Bir anda şimdi Norman Foster gibi bir mimar işin içine girip NASA ile birlikte bir mekan düşününce aslında bu işin ileride büyüyebileceğinin bir referansıydı. Aslında pek bir beklentim de yoktu David Miller ile tanışırken. Kendisine “astronot olmak istiyordum mimar oldum dedim, o da, “Mimarlar bizim için en önemli kişiler. Uzaya gideceksek mimarsız gidemeyiz” dedi. Orada benim aklıma yattı.
Yaprak Özer: Harikulade, hayallerinizin ilk adımı. Peki Türkiye’de kimlerle çalışıyorsunuz?
Ayşe Ören: Türkiye’de Boğaziçi Üniversitesi Teknopark’taydım, İTÜ Teknokent’e yerleşme aşamasındayım. Türk Hava Yolları sponsorlarımdandı. Türk İhracatçılar Meclisi (TİM) sponsorlarımdandı. Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği destekledi.
Yaprak Özer: Türkiye’de nasıl bir eko sistem içerisinde fikir geliştiriyorsunuz? Yoksa yalnızca yurt dışıyla mı yapıyorsunuz?
Ayşe Ören: Türkiye’nin belli bir vizyonu var. Türkiye’nin hem uyduları var, çok ileride olmasa da yani uzayla ilgili bir iletişimi var. Türk Hava Yolları, dünyanın en önemli havacılık şirketlerinden bir tanesi. Yani bunlar aslında cabin interior dediğimiz kabin iç mekan tasarımlarına, havacılık mesela bu İglotik Houselar yapılıyor. Norman Foster’ın da bahsettiği oradaki Ay’daki yapı iglotik bir house, iglotik ev diyorlar kutuplarda yapılan tarzı. Dolayısıyla mesela bu Türkiye’de üretiliyor. NASA İle çalışan bir çok firma var aslında Türkiye’de.
Yaprak Özer: Sanat yönünüzden hiç söz etmedik bile ya da farklı alanlarda yaptıklarınızdan. Bu çalışmalarınızda ürüne dönüşen var mı?
Ayşe Ören: Şimdi ürüne dönüştürmeye çalışıyoruz İTÜ’de. Triz diye bir yöntem var, sistematik problem çözme tekniği. Biz de iç mekânı nasıl rahatlatabileceğimize, nasıl genişletebileceğimize dair triz metoduyla çalışıyoruz. Bununla ilgili çalışan bir ekibim var. Benim uzay maceram iki sene önce başladı ve konuyla ilgili bilgi ve deneyim birikimi geliştirdim. Şimdi ürüne ve fikre dönmesi gereken noktada. Bunun da daha bilimsel tabana ait olması için İTÜ Uzay Uçak ile birlikteyim. Orada bilimsel bir ürüne ve fikre dönüşecek. Türkiye’de ürüne dönüşmese de buradan yurt dışına danışmanlık verecek, hizmet verecek, öneri sunacak, fikir üretecek bir hale gelmek istiyorum.
Yaprak Özer: Konuşmalarınızın konu başlıkları ne?
Ayşe Ören: Aslında iç mimarım, Contemporary İstanbul, Armagan Sanat Galerisi sanatçısıyım. Dikey sanat tarafım var. Boğaziçi Teknopark’ta akıllı şehirlerle ilgili nesnelerin internetiyle ilgileniyorduk. Akıllı şehirler, nesnelerin interneti, sensörler konumuz. Uzay mimarisi benim farklılaştığım bir nokta. Bir enstitü kurmak istiyoruz. Deep Space Industries’le birlikteyim. Bizim burada ilgilendiğimiz şey insanlara uzayı sevdirmek değil, çünkü onun için çalışan birçok enstitü var. Biz burada uzayla ilgili ürün çıkaracak kişileri bünyemizde toplamak istiyoruz.
Yaprak Özer: İnterdisipliner bir şey yaptığınızı görüyorum. uzay ve mimari… Demek ki genç arkadaşların hayal kurabilecekleri alanlar var.
Ayşe Ören: Bir kere mimari de artık bambaşka bir döneme giriyor. Neuro-science’ın gelişmesiyle duygular da sayısal verilere dökülebiliyor. Dolayısıyla mimariye yansıması var. Bizim mimari olarak çok ölüyüz, hiçbir şey yapmadık. Tamamen ölü. Daha yolun başında bile değiliz.
Yaprak Özer: Madem yolun başındayız, hayallerinizin daha önünüzde gerçekleştirilecek, başkaları için de gerçekleştirilecek çok hayal vardır. Hayaliniz ne?
Ayşe Ören: Hayalim hem astronot olmaktı hem balerin olmaktı sonra mimar oldum. Kendime bazen insanın kendi ismini kendi koyması gerekir diyorum. Space Dancer diye bir isimle bunu birleştiriyorum. Kitapları, yayınları, markalaşması, dünya çapında daha bilimsel tabanlarda çoğalmasını hayal ediyorum… Space Dancers bir karakter. Animasyona dönüşecek. İçinizdeki çocuk her zaman çok önemsediğim bir şey, bugün hala komik videolara gülüyoruz, hala saçma, anlamsız gelen şeylerden etkileniyoruz. Hayalimde çok ciddi bir bilim adamına, bilim kadınına dönüşmek yok. Her zaman eğlenceyi bilimle birleştiren insanlığın eğer ki yararına da sunacak hale getirebilirsem kendi hayatım içinde bu bir bayrak yarışı. Benim dönemimde anca Mars’a gidebiliriz ama arkadakiler gelip benden bayrağı teslim onlar da başka hayal kuracak.
Yaprak Özer: Mimarlık fakültelerinde uzay yolculuğu ile ilişkili herhangi bir çalışma yapılıyor mu?
Ayşe Ören: Artık o da gelir. Henüz yok.
Yaprak Özer: Belki hayallerinizden bir tanesi de bu olabilir.
Ayşe Ören: Üniversitede ders vermek istemiyorum. Mesela New World’ste yetiştireceğimiz insanlar sonra gidip ders versinler, öğretsinler. 2015’lerden sonra dijital çağdan artık tamamen yıldızlararası bir ırk olana kadar uzay çağına giriyoruz.
Yaprak Özer: Farklı gündemleri tartışırken yıldızlararası bir ırktan söz ediyor olmak güzel bir şey.
Ayşe Ören: Türkiye olarak buna yetişmemiz lazım. Bayrağımızda bile ay – yıldız var değil mi? Gökyüzüyle ilintili bir milletiz. Endüstriyel devrimde biraz geri kalmışız ama… Arayı kapamamız lazım.
Yaprak Özer: Ayşe Ören çok teşekkürler. Fikir Buluşmaları değişik bir buluşma oldu. Bu fikrin üzerine bizim epey bir fikir geliştiriyor olmamız, hayal geliştiriyor olmamız gerekiyor.
Siz de fikirlerinizi geniş kitlelerle buluşturmak istiyorsanız, kısa videolarınızı [email protected] adresine gönderin. Sizi Fikir Buluşmaları’na davet edelim.