Yaşlanınca size kim bakacak

Eskiden olsa başlıktaki sorunun yanıtını vermek kolaydı. Çocuklar, torunlar… Artık o kadar kolay değil. Sizde çoluk çocuk var mı bakalım? Var diyelim, kaç tane? Biri bakmazsa diğeri bakar demeyin, olmuyor… Önümüzdeki yıllarda daha da zor olacak bu sorunun yanıtını vermek. Öyle ki, düşünmek bile istemeyeceksiniz. Sürekli nüfusumuzla övünür dururuz. Ama nesiyle övündüğümüzü bilmeyiz. Sanırım en çok “genç” olmasıyla gururlanıyoruz. Bu üç tarafı denizlerle çevrili olup deniz sevmemek, balık yememek, deniz ulaşımını kullanmamak gibi bir şey. Aslında bilmediğimiz için kuru kuruya övünüyoruz. Çünkü biz yaşlanıyoruz. Yukarıdaki sorunun da yanıtı şu olacak; yaşlanınca size kimse bakmayacak. Yalnızca Türkiye’de değil, dünyada ciddi bir demografik dönüşüm söz konusu.

Demografik dönüşüm; işgücü piyasası, finansal piyasalar, sosyal güvenlik sistemi ve bütçe gibi konular üzerinde etkileri olan ciddi bir konu. Demografik dönüşümün en önemli etkisi 65 yaşın üzerindeki nüfusun yükselmesi sonucu, yaşlı nüfusun toplam nüfus içerisindeki oranının artması. Yaşlanmanın etkisi, en yoğun şekilde Avrupa Birligi (AB) ve Japonya’da görülüyor. Bizi de yabana atmamak gerek. Bakın Türkiye’de durum ne?

• Kadın başına doğurganlık hızı 1990 yılında 2,93’tü. 2025 yılında 1,97 olacak. Bu daha az doğurduğumuzu gösteriyor.

• Yaşam süresi 1990 yılında 67,4’tü, 2025 yılında 75,9 olması bekleniyor. Bu daha uzun yaşıyoruz anlamına geliyor.

• Biliyor muydunuz Türkiye, dünya ortalamasında, en hızlı yaşlanan ikinci ülke. 1960’tan sonra 60 yaş üzeri nüfus yüzde 57, 80 yaş üzeri nüfus ise yüzde 266 oranında artmış. Konuyla ilgili araştırma yaparken şaşırtan bilgilere ulaştım. Meğer Türkiye’de Yaşlılık Çalışması (2007 DPT Raporu) yapılmış. Neden haberimiz yok, bilmiyorum. Araştırma yapılmış, çalışmaya başlanmış mı, bakın orası meçhul… Ama araştırmanın ortaya koyduğu sonuç özetle şu: Yapılan hesaplamalara göre 21. yüzyıl Türkiye’de de “yaşlı yüzyılı” olacak. “Ulusal Yaşlılık Eylem Planı” DPT tarafından hazırlanmış. 2050’de Türkiye nüfusunun yüzde 17,6’sının 65 yaş ve üzerinde olacağını gösteriyor. Bu; 16 milyon 982 bin yaşlı demek. Hesaplar, 2050’de Türkiye nüfusunun 96 milyon 498 bin kişi olacağını gösteriyor. Buna karşın 0-14 yaş grubunda ciddi bir gerileme olacak. 2000’de nüfusun yüzde 30’unu temsil eden 0-14 yaş grubu, 2025’te yüzde 22,1’e, 2038’de yüzde 19,5’e, 2050’de de yüzde 17,7’ye gerileyecek. Ne yazık ki artık genç nüfusumuzla övünemeyeceğiz. Peki yaşlı nüfusumuzun yapısını ne kadar biliyorsunuz? Size şöyle bir resim çizeyim: o Türkiye’deki yaşlı nüfusun yüzde 35,5’i kronik hasta o Yaşlıların yüzde 11,5’i engelli o Yaşlılar yaşamlarını bir başkasına bağımlı geçiriyor. 60 yaşından sonraki engellilerin ortalama yüzde 25’i, yaşamını “kısmen” bir başkasına bağımlı olarak sürdürüyor. Bir de tam bağımlı olan yaşlı nüfus var; engelli yaşlılardan 85 yaş ve üzerindekilerin yüzde 40’ı, 60 yaş ve sonrasındakilerin ise ortalama yüzde 22’si yaşamını bir başkasına “tam bağımlı” olarak sürdürüyor. Ne acı değil mi? Yarın bizim bu durumda olmayacağımız ne malum? DPT Yaşlılık araştırmasında bir tür eylem planı da yapmış… Hedef, ülkeyi yaşanır kılmak. Bakın ayrıntılarında ne var:

• Yaşlılar için “istedikleri ve yapabildikleri” sürece iş yaşamında olmaları sağlanacak, yaşlıların işe alınması, kendi işlerini kurma girişimleri desteklenecek. Yaşlılara okuma yazma, bilgilendirme ve teknolojik beceri eğitimi olanakları sağlanacak ve bu alandaki çalışmalar geliştirilecek.

• Yaşlı kadınlar öncelikli olmak üzere, bütün bireylerin yeni teknolojilerden, özellikle de bilgilendirme ve iletişim alanındaki hizmetlerden yararlanması sağlanacak.

• Yaşlı yoksullar da artacak. Bu kapsamda, yaşlıların kredi, piyasa, mülkiyet ve gelir getiren iş olanaklarına erişimi sağlanacak.

• Özel ve ek emeklilik maaşlarıyla ilgili düzenleyici bir çerçeve program hazırlanacak, ayrıca enflasyonun etkilerine karşı emeklilik maaşlarıyla ilgili gerekli önlemler alınacak.

• Yaşlılarda sık görülen hastalıklar olan alzheimer, demans, düşmeler, kırıklar, osteoporoz, hipertansiyon, kanser, kalp yetmezliğinin yanı sıra HIV/AIDS konusunda da eğitimlerine ağırlık verilecek. İlaç kullanımı konusunda eğitici çalışmalar yapılacak, ayrıca alzheimer, yaşlı depresyonu ve benzeri sorunların erken tanı olanaklarının artırılması için çalışmalar yapılacak. Hazır yemek yardımlarında da yaşlılara uygun diyet yemekler verilecek. Ayrıntılar güzel de eylemi görelim demek geliyor içimden. Çözüm ne?

Çocuk yapmak olabilir tabii… Ama nasıl? Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, çiftler doğrumaya çok meraklı değil. Araştırma kuruluşu BETAM’a göre 3 çocuk yapmak yalnızca meydanlarda atılacak bir slogan… Araştırma diyor ki, doğurganlık oranını artırmak için bu kararları etkilemek gerekiyor. Soruyor: “Kadınlar kaç çocuk sahibi olmak istiyor?” Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması (TNSA) 2003 verileri “ideal çocuk” sayısının ortalama 2,5 civarında olduğunu gösteriyor. Bugüne kadar gerçekleşen tüm ülke deneyimleri de gösteriyor ki, kentleşme, modern yaşam biçimleri ve çocuk yetiştirme maliyetinin gelişmeye paralel olarak artması ideal çocuk sayısını azaltıyor.

Hızla kentleşme, göç eden ailelerin doğurganlık kararlarını etkiliyor. Eşin eğitim seviyesi de idealden çok çocuk sahibi olmakla ilişkili. Kadının eğitim seviyesi sabit tutulduğunda bile eşin eğitim seviyesi arttıkça kadının idealden çok çocuk sahibi olma ihtimalini azaltıyor. Özellikle kadın eğitimi, aile planlamasında kilit bir rol oynuyor. Referandumda oyunuzun rengi evet mi olacak hayır mı tartışmalarının iptidai bir şekilde sürdüğü bir ortamda neden “yaşlılık” konusunu yazıyorum? Çünkü; Referandumun kendisinden de referandum ekseninde dönen tartışmalardan daha önemli. Çünkü bu geleceğimiz bizim. Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete!…

Referandum’da siyasi parti başkanlarının tavrı geleceği düşünmediklerini ortaya koyuyor. Onlar yalnızca bugünü ve kendilerini düşünüyor. Siz siz olun, yarınınızı düşünün. konuşacak, tartışacak başka konular ve sorunlar olduğunu unutmayın. Ben arada bir kendimi kenara çekiyorum ve beni sürüklemek istedikleri büyük resimden başımı dışarı çıkarıp nefes almaya gayret ediyorum. Lütfen siz de yapın. Kimsenin bizi esir almasına izin vermemeliyiz.

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir