İstanbul’un Yedi Tepe üzerine kurulduğu öğretilmişti. Öğreti doğru da yedi tepe diye bir şey kalmadı. Gökdelenlerden oluşan 77, belki 777 ya da gelecekte 7777 tepeden oluşmuş bir kentten söz edebiliriz. Gelişmeyi adetlerle, kilogramla, kilometreyle ölçünce ister istemez 7 adet tepe sönük kalıyor. Kaldı ki, hepsi kaybolmuş…
7 uğurlu sayı değil. Elime bir araştırma geçti. Yedi adımda Yeşil’i anlatıyor… Amerikanvari 10 adım 100 adım formülleri sevmem ama, elim gidiverdi. Yedi Adımda “Yedi Yeşil Tepe” …
Dünya üzerinde “Yeşil Şehir” unvanını hak eden kentlere bakıldığında hepsinin belli başlı ortak özellikleri olduğu görülüyor. Aslında çok da zor değil, yedi adımda yeşil bir şehir yaratmak mümkün. Bunun için başta iyi yönetişim ve liderlik, daha sonra da sivil katılım ve onları takip eden diğer adımlar geliyor.
İyi yönetişim ve liderlik
Yeşil Şehir Endeksi hesaplamalarında üst düzey performans gösteren şehirlerin tümünde yerel yönetimlerin yönetişim ve liderlik özelliklerinin güçlü olduğu görülüyor. Çevre mevzuatı genel bir strateji çizse de üst yönetimlerin bir şehrin öncelikleri ve nüanslarını görebilmek için bizzat o şehri yönetiyor olmak gerekiyor. Ancak yerel yönetimler, ulusal stratejilere paralel teşvikler geliştirerek şehri bu doğrultuda harekete geçirebiliyorlar. Nitekim dünyanın en yeşil şehirleri arasında yer alan Kopenhag, San Francisco ve Curitiba gibi şehirlerdeki yerel yönetimlerin, devletin koyduğu hedeflerin çok ilerisinde uygulamalara imza attığı görülüyor.
Bütünsel yaklaşım
En iyi performans gösteren şehirlere baktığımızda hepsinin çevre hakkında bütünsel bir yaklaşıma sahip olduğunu görüyoruz. Ulaşım, hava kalitesi, su tüketimi, atık ve bina yönetimi gibi zaman zaman birbiriyle çatışabilecek birçok konunun bütünsel bir yaklaşım içerisinde ortak bir hedef doğrultusunda çözülmesi gerekiyor. Bunun dünyadaki en iyi örneklerinden biri olan Brezilya’nın Curitiba şehri; yaya alanlarından tutun da düşük maliyetli toplu taşımaya kadar bir çok şeyi entegre bir kentsel plan çerçevesinde uyguluyor.
Para her şey değil
Yüksel gelirli şehirlerin çevreye daha fazla önem vermeleri çok doğal. Çünkü altyapıya ve çevresel faktörlere daha fazla para ayırabiliyorlar. Peki, ortalamanın altında gelir elde eden yeşil şehirlere ne demeli? Örneğin; Avrupa’da Berlin ve Vilnus. Latin Amerika’da Bogota, ABD’de Vancouver ve Afrika’da Kanada ve Accra. Ya da Asya’nın kişi başına gelirde en fakir üçüncü şehri olan Delhi… Doğru politikalar, ağaç dikme kampanyaları, atık yönetimi, güçlü toplu taşıma sistemleri bu şehirleri dünyanın sayılı yeşil şehirleri arasına sokmaya yetiyor. Örneğin sadece Pekin’de yılda 2 milyon ağaç dikiliyor. Gerisini siz düşünün.
Sivil katılım
Çevre performansı aynı zamanda sivil katılımı da ifade ediyor. Avrupa Yeşil Şehir Endeksi ile ilgili yapılan araştırmalarda üst düzey performans gösteren şehirlerde gönüllü katılımın çok yüksek olduğu görülüyor. Dünyanın bir diğer köşesi olan Seul’de şehir ile ilgili kararlar “Yeşil Seul Vatandaş Komitesi” adı altında 100 kişilik bir sivil komite ile birlikte alınıyor.
Doğru Teknoloji
Doğru teknoloji çevresel etkilerin azaltılmasında önemli bir rol oynuyor. Yapılan bir araştırmaya göre Londra’nın karbon salınımının %44’ünün doğru teknoloji kullanımı ile ortadan kalkacağı öngörülüyor. Doğru teknoloji kullanımı aynı zamanda enerji ve su maliyetlerini de azaltıyor. Örneğin Amsterdam’daki atık enerji tesisleri ile şehrin enerji ihtiyacının dörtte üçü karşılanabiliyor. Ya da normalde çok eleştiri alabilecek Guangzhou’daki 71 katlı Pearl River Kulesi güneş enerjisi ve enerji tasarruflu soğutma sistemleri ile “Dünyanın En Yeşil Gökdeleni” olarak adlandırılabiliyor.
Kaçak yapılaşma ile mücadele
Yapılan araştırmalar kaçak yapılaşmanın yetersiz kanalizasyon ve atıklar yoluyla kirliliğe yol açtığını gösteriyor. Afrika’da kentsel nüfusun %70’inin gecekondular da yaşıyor olması ve oralardaki şehirlerin çevre açısından aldığı düşük puanlar bunu açık bir şekilde doğruluyor. Gecekondu sakinlerini altyapısı sağlam bölgelere taşımak bir çözüm olabileceği gibi Brezilya’nın Curitiba şehrinde olduğu gibi gecekondu bölgesinin en ücra noktalarına sağlıklı şebeke suyu, atık toplama ve ulaşım gibi entegre çözümler getirmek de mümkün…
Yeşil ve kahverengi el ele
Dünyanın birçok gelişen şehrinde insan sağlığı ve yoksulluğun azaltılması gibi konuları tanımlayan “Kahverengi Gündem”in çevresel faktörleri içeren Yeşil Gündem” ile el ele yürüdüğü görülüyor. Çevreye duyarlı politikalar bir yandan atıkları azaltırken bir yandan da kanalizasyon sistemleri sayesinde hastalıkların yayılmasını önlüyor. Enerji verimliliği ve su tasarrufu ile etkinlik sağlanırken altyapı yatırımları ile iş ve zenginlik yaratılıyor. Bu konuda en güzel örneklerden biri Johannesburg Kalkınma Ajansı’na ait. Ajans; bir yandan çevre ile ilgili önemli düzenlemeler yapıyor, bir yandan da toplu taşıma ağı, güvenlik ve kültürel hizmetleri şehrin görece fakir kesimlerine götürerek yaşam kalitesini artırıyor.