Çoğumuz; “Benim bir geleceğim var mı?” sorusunu daha sık, daha yoğun, daha anlamlı, daha derin, sorar ve hisseder olduk. Kim diyorsa ki, hayır ben gelecekten eminim… ya kendini ya bizi kandırıyor.
Endişeyle gün geçer mi; zor hem de çok zor! Dünyanın bizi anlamadığı önemli başlıklardan biri de bu!
Güven, endişe, acı eşiğimiz pek çok toplumdan daha yüksek. Her koşulda hayata devam edebiliyoruz, üstelik en olmadık yerden umudumuzu yeşertebiliyoruz. Ben, bizi betonda açan cılız bir yeşil ot ya da çiçeğe benzetiyorum. Narin, her an solacakmış gibi duran, solmasa da koparılacakmış gibi. Aslında çok güçlü, betondan fırlamasından pay biçin. Ama hoyratça koparılır ya da ezilir. O da başka! Ben o betondan fırlayan çiçekleri ya da yeşili çok severim çünkü içimizdeki mutluluk, heyecan ve merak gibi bitiverir en olmadık yerlerde ve en olmadık şartta. Gelecek de böyle bir şey işte. En azından ben bu sıralar böyle hissediyorum.
Ufuk Tarhan bir fütürist. İşinin çok zor olduğunu düşünüyorum. Geleceği düşünüyor sürekli. Yetmezmiş gibi olumlu! Yaşadığımız şu günlerde ilaç olabilir diye düşündüm, nasıl mümkün olduğunu anlamak için de sordum.
Temel bir soruyla başlamam izin verir misiniz; fütürizm nedir, fütürist kime denir?
Fütürizm; olumlu gelecek tasarımı yapmak, fütüristler de olumlu gelecek tasarımcılarıdır diyebiliriz. Fütürizm, tıpkı tarih gibi, ama bu sefer geleceği bilme gayretlerine dayanan nispeten yeni diyebileceğimiz bir alan. Herhangi bir siyasi, dini, askeri vb. vurgusu yok. Sürdürülebilir gelecek odaklı bir yaklaşım. Sosyoloji, teknoloji, ekoloji, ekonomi, psikoloji gibi temel disiplinlerden, alanlardan yararlanır. Geleceğe dair daha fazla bilgiye sahip olmak ve onu etkilemek için olumlu senaryolar, uz görü geliştirmeye çalışır. Geleceğin değiştirilebilir kısmı için akıl, bilgi ve teknoloji ile sürdürülebilir yaşam için olasılıklar, çözümler, öneriler geliştirir.
“Gelecek” neden insanların en merak ettiği konu? Ne acelemiz var, zaten doludizgin geleceğe koşmuyor muyuz?
İki temel nedeni var. Biri evrensel Entropi Yasası ki, bu evrende kendi haline bırakılan tüm sistemlerin zamanla düzensizliğe, dağınıklığa ve bozulmaya doğru gittiğini izah eden temel yasalardan biri. Entropi Yasası’na göre evrendeki tüm maddeler, bilinçli bir düzenleme olmadıkça, hep düzensizliğe ve bozulmaya doğru sürüklenir. Diğeri de Neandartel’lerden sonra ortaya çıkan biz homosapien’lerin beyinlerinin frontal/ön loplarına yapılan bir ilavedir. Bu ilave insanlarda “eğer, ya olursa vb. merak sistemini” oluşturur. Kontrolümüz dışındaki bu iki evrensel ve yaratımsal özelliğimiz nedeni ile sürekli değişmek, dönüşmek durumundayız ve doğamızda “merak” var.
Türk halkının gelecekle ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz, gelecek mi geçmiş mi bizi daha fazla ilgilendiriyor, neden?
Gelecek değişim, dönüşüm, farklılaşma; bu da konfor alanının dışına çıkmak; faaliyet, çalışmak, zorlanmak vb. demek. Biz Türklerde tembellik genlerinin daha fazla olduğu hepimizce malum. Bunu ispatlayan pek çok araştırma olmasının yanı sıra çeşitli endekslerdeki yerimiz de aksini söylemiyor. “Geçmişte her şey daha iyiydi” ezberine en çok takılan insan gruplarından birini oluşturuyoruz. Ancak olan biteni kullanmak ve adaptasyon hızında da pek çok millete pabucunu ters giydiriyoruz. Geçmişi daha çok seviyor, gelecek gelmesin diye elimizden geleni yapıyor, ancak gelecek kaçınılmaz olarak geldiğinde de içine balıklama atlayanlar yine ilk biz oluyoruz.
“T İnsan” diye ilginç bir kavram geliştirip kitap çalışması yaptığınızı öğrendim. “T İnsan” özellikleri neler?
“T İnsan” bir şeyin her şeyini, her şeyin de bir şeyini bilen insan. Bireylerin geleceğe hazırlanmalarına yardımcı olmak üzere önerdiğim kendini yeniden yaratma, yenilenme, geleceğe uyumlanma, gelecekle senkronize olma modeli ki, ben kendimi de bu modelle yeniden yarattım. Kırklı yaşlarımdan sonra dizayn edip, oluşturduğum @FuturistUfuk; aslında tipik bir T İnsan’dır. T diyerek aynı zamanda “Teknolojiyi iyi kullanan, Tasarımcı ve Tedarikçi”ye dönüşen yeniçağ insanına gönderme yapıyorum. T İnsanlar bir konuda derinleşerek (ki bu T’nin dik bacağı oluyor), o konuda ihtiyaç karşılamaya, kendilerini adıyorlar. Örneğin ben kendimi “gelecek” konusunda birey ve kurumlara yardımcı olmaya adadım. Gelecekle ilgili çalışma yapmak isteyenlerin bana ulaşmasını sağladım. Gelecekle ilgili her sektörde bir, üç, beş vb. aylık, yıllık, saatlik kontratlarla çeşitli projelerde kontratlı tedarikçi olarak çalışabiliyorum. Bu da T’nin yatayını oluşturuyor. T İnsan modeli fütürist bakış açısından yararlanarak kürasyon yapmaya, hibridleşerek, otodidakt öğrenme modelleri ile kendinden yeni bir sen yaratmaya odaklanıyor…
Var olduğumuz biçimler neden yetmedi, neden T İnsan kavramı ortaya çıktı?
Var olduğumuz biçimler yetmedi değil de “miadı doldu” diyelim. Artık yeni şeyler söylemek lazım. Şu andaki insanlık kapitalist sistemin gerekliliklerine göre yapılandırılmış idi. Artık daha akıllıyız, daha çok bilgi paylaşıyoruz, teknolojik gelişmelerle pek çok sorunu halledebileceğimizi görüyoruz. Şuursuzca üretip, tüketmeye devam ederek ilerleyemeyeceğimizin farkındayız. Tüm bunların sonucu olarak da yeni, yepyeni ve sürdürülebilir, adil, duyarlı, doğaya saygılı, insanca yaşam koşulları arayışındayız. Sebep bu. Yeni koşulları ancak yeni insan modelleri oluşturabilir. Einstein’ın o efsanevi sözünü hatırlayalım; “Sorunları yarattığınız düşünce sistemi ile çözemezsiniz!” O halde ben de T İnsan’ı öneriyorum.
“Altın Oran”dan söz ediyorsunuz. Leonardo da Vinci’nin bir anlamda kusursuzluğu ifade eden kavramını kusurlu bir dünyada hayata geçirmek ütopya değil mi?
Aslında insan hala kusursuz. Ancak yarattığı dünya kusurlu. Şimdi o eşsiz ve kusursuz halini daha akıllıca kullanarak bizzat kendisinin bozduğu dünyayı tekrar düzeltmek için uğraşıyor diyelim.
Sahte diploma alma, intihal, kopya çekmenin insan kaynakları alım prosedürü haline geldiği, tanıdık sayesinde “iş” bulmanın yaygın oluğu bir toplumda, “T İnsan” kavramı inandırıcı mı?
Bu tür yakınmalar tarihin her döneminde olmuştur. Olacaktır da. Farkında olarak, çözümler üreterek, oralara takılıp kalmadan olması gerekenlere, geleceğe odaklanmak ve onlar için var gücümüzle çalışmak gerek diyeceğim. 2050’lerde insanlarla teknolojik şeyler iç içe geçecek ve Fütürist Ray Kurzweil’in yarattığı Singularity’e (Tekillik) geçiş yapacağız. Yani biz robotlara benzeyeceğiz, robotlar da insanlara. Bizim içimizde teknolojik aparatlar, nesnelerin içinde de insani özellikler olacak. Oraya doğru gidiyoruz. Dijital Alfabe’den (1,0), Genetik Alfabe’ye (A,T,C,G) geçiş yaptığımız, biyolojinin bile veriye dönüştüğü çağa geçişe hazırlanıyoruz. Oraları düşündüğümüzde akıllı cihazlar, sosyal medya vb. teknoloji adına çok ilkel, yüzeysel seviyelerde kalıyor. Bilişsel/Cognitive Computing Çağı’na çoktan adım attık. Bundan sonrası daha heyecanlı olacak. Bu dönüşümlere zamanın ruhuna ayak uydurabilenler de oyunda kalacak. Uyduramayanlar içinse üzgünüm…