Bedava ama çok para kazandırıyor; pahalı ama herkesin elinde, küçük gruplara özel ama küresel denecek kadar yaygın, herkes istiyor kimse tam olarak yapamıyor, tam “oldu” dediğinizde yeni bir bilinmez giriyor, hangi yarısı ne henüz tam belli olmasa da yarısı açık yarısı kapalı, özgürlük ama tüm gözler üzerinde…
Bilin bakalım nedir?
Wired Dergisi’nin editörü Chris Anderson, İndeks LeighBureau konuşmacı ajansı üyesi. Doğuş Grubu için Türkiye’ye getirdik. Konuşma yaptı, dinleyenleri etkiledi. Anderson genç kuşak iletişimci, gazeteci, medya yöneticisi. Bir fütürist. Teknolojiyi iyi kullanıyor. Olayları birleştirip senteze ulaşıyor, giriş, gelişme ve sonuca hakim. Projeksiyon yapabiliyor, proaktif davranabiliyor, strateji kurguluyor ve yönetiyor.
Anderson’la ilgili haberleri sağda solda okudunuz. Ben de okudum. İtiraf edeyim, okuduklarımdan bir şey anlamadım, tadına da varamadım. İş başa düştü. İşinize yarayacağını bildiğim bir derleme yapmak istedim.
Neydi bu kadar önemli olan?
Wired bundan 6 ay önce tablete geçti. Webde yayınlanan başarılı bir dergi. Geleneksel hali zaten herkesin sevdiği versiyondu. “Daha fazla nasıl satarız?”, “Nasıl daha fazla kitleye ulaşırız?” sorularının yanıtlarını herkes gibi onlar da arıyor. Anderson bulduğu yanıtların bir bölümünü bizimle paylaştı, bitmeyen arayışını anlattı.
Anderson “yeni medya”dan ne öğrenmiş bilmek ister misiniz? Sizin için Anderson’ın deneyimlerini, aynı konferansa katılan New York Times’ın dünyaca tanınmış Ceo’su Arthurs Sultzberger’in deneyimleriyle sosladım. İki geleneksel medya oyuncusu, biri gerçekten tarih yazmış günlük gazete, diğeri gelenekselde kuralları bozmuş bir dergi… Bir zamanlar muhtemelen birbirlerinin dilini anlamıyorlardı, bugün ikisi de aynı düşmana karşı savaş veriyor. Ayakta kalabilme mücadeleleri yeni medyanın neye benzediğini ortaya koyuyor. Ortak yanları şu, eskiden kuralları onlar koyardı, başkaları oynardı. Şimdi onlar tanımadıkları ve bilmedikleri bir düzenin içinde, olmayan kuralları öğrenmeye ve yollarını bulmaya çabalıyorlar.
Okuma süreleri; Bireylerin bir saat süreyle her hangi bir şey okumaları bütün yayın araçları için lüks. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, en uzun süreli okuma iPad’de gerçekleşiyor. Bir saatlik okumanın webdeki karşılığı 3 dakika. Bu nedenle web tabanlı çalışmaların “iş modeli” olarak ayakları yere basan bir yapısı yok. İnsanlar baskılı günlük gazeteyi en fazla 10 dakika okuyor. NewYork Times hafta sonları 30 dakika okunuyor.
Web; Genel itibariyle web deneyimi yayıncıları memnun etmiyor. Webi terk etmeyecekler ama webde yayıncılık geliştirmeyi planlamıyorlar. Webde çok içerik olması sorun. Hangi bilginin ücretsiz, hangi bilginin ücretli olarak okurla buluşacağı bir türlü çözümlenemiyor. Tartışma tüm hararetiyle sürüyor.
Web’in dezavantajları bununla bitmiyor. Web, baskılıda yakalanan paketi/görüntüyü kaybediyor, okuyan dikkatini toparlayamıyor. Web yapısı dikkat bozukluğu yaratıyor. iPad’de 100 birim sürelik bir okuma, gazete/baskılı okumalarda 60 birim, iPhone’da 50 birimlik okuma webde neredeyse sıfıra yanaşan bir okuma olarak kendisini gösteriyor.
Tablet ekonomisi; Anderson’a göre, iPad, ilk çıktığı günden itibaren baskılı iletişim araçlarında olduğu gibi kuvvetli bir iş modeli oluşturabileceğini gösterdi. Anderson, bireyin gün içinde bir saatini alabilen her iletişim aracının sağlam bir iş modeli olduğunu iddia ediyor.
Dağıtım; Tablet dağıtımda maliyetleri indirmiş, daha fazla insana yayılmayı, daha fazla tiraja ulaşmayı kolaylaştırmış. iPad, web gibi çalışma alanını kısıtlamıyor. Üstelik Wired için, baskılıdaki olanakların üzerine artı özellikler sunabiliyor.
Fiyatlandırma; Fiyat konusunda hala çalışıyorlar, hala tam anlamıyla sonuca ulaşamamışlar. Bunu açık yüreklilikle ifade ediyorlar. Çünkü okur “e” versiyonu ucuza almak istiyor. Ne yaparsan yap, dergiye verdiği parayı elektroniğe çok görüyor.
Abonelik; Abonelik üzerine çok kafa yoruyorlar, dediklerine göre öğrenmişler ama, “Sihirli formül ne?” derseniz, henüz yok. Tüketici abone olunca her mecradan/her yerden/her an yayına ulaşabilmek istiyor… Üstelik coğrafya bağımsız. Baskılı versiyon abonelerine elektronik ortamda ücretsiz abonelik sağlamış olmak, tüketiciyi memnun etmiyor.
Virüsler ve dosya büyüklüğü konularının yarattığı sorunlarla uğraşmaya devam…
İnovasyon; Anderson, kelimeyi belli ki çok seviyor. Ama bu öğrenme sürecinde sinir olduğunu da gizlemiyor; “Kimse inovasyondan ne anladığını söyleyemiyor, ama nedense herkes inovasyon istiyor. Ne kadar inovasyon, nereye kadar inovasyon istediklerini söylemiyorlar!” İnovasyon belli ki herkesi rahatsız ediyor. Çünkü tarifi yapılamıyor. New York Times yıllardır gazeteciliğinden ödün vermemekle övünüyor. İnovasyon için gazetenin içinde bir araştırma geliştirme laboratuarı kurmuşlar. Dünyada neler olup bittiğini inceliyor, pazardaki yenilikleri tespit ediyor, geleceğin konularını ortaya çıkarıp üzerinde araştırma yapıyorlar.
Reklam; Reklamda hala bir model yok, Anderson elektronikte ve dijitalde “cpm modeli”nin çalışmadığını vurguladı, “geçerli bir model oluşturulabildiği söylenemez yeni bir model yaratmalıyız” dedi.
Özgürlük; iPad, Wired’a özgürlük kazandırmış çünkü; tablet uygulamasında, her sayfa kendi başına ve bağımsız bir şekilde çalışabiliyor. Bu şekilde ilanlar ayrı bir sayfa olarak hareket ediyor, haberlere özgürlük veriyor.
Sosyal mecra; Anderson önemli bir saptama daha yaptı. Sosyal mecranın çok geniş bir taban olduğunu, kime hitap ettiklerini bilmediklerini, daha spesifik bir katmana girmek zorunda olduklarını ifade etti.
iPad’de dergi çıkarmak ne demek; Dergiden eksiği değil fazlası olmasına odaklanmışlar. iPad’in en önemli özelliklerinden biri dizayn. Dizayn gücü çok kuvvetli. Sayfaların bağımsız olması çok işe yarıyor. Fotoğrafların hareketli olması çok önemli.
Kurallar değişti; Yeni dönemin belki de en önemli özelligi, pazara çıkabilmek, bir oyuncu olabilmek için pazardan büyük pay almak zorunda olmamak. Küçüklerin de şansının artması ya da daha az ekonomik değerle büyük işler yapabilmenin nedeni de bu… iPad ve temsil ettiği teknoloji bu özgürlüğü sağlıyor.
Para kazanmak; Çok olan, yaygın olan, fazla olandan para kazanmak mümkün değil, olmayandan, bulunmayandan, az olandan para kazanabileceğimiz bir döneme girdik. Çokluk, açıklık ve bolluk çok güzel, çok önemli, onsuz olmuyor ama para getirmiyor. Kaçış yok, bazı şeyleri bedava vereceğiz. Açıklık inkar edilemeyecek bir gerçeklik. Açık sistemler daha yaygın olacak, eldekini saklaman mümkün değil, açacak ve hatta parasız dağıtacaksın ki, para kazanabileceğin sistemler yaratabilesin… Gişe rekorları kıran projelerin sonu geldi. Açık sistemler gişe rekorlarını öldürdü.
Bedava içerik; Gelecek 5 yıl içinde bedava içeriğe ulasanların sayısı PC sahiplerinin sayısını aşacak. Halen iPad kullanıcılarının yüzde 41’i, bir paralı dergi ya da günlük gazete üyesi. Hala sorulan önemli soru şu; Hangi icerik bedava hangisi paralı olmalı? Bu konuda yapılan araştırmalar devam ediyor. Bir de paralıya geçince fiyatlandırma hangi düzeyde olacak sorusu var ki, herkesin başını ağrıtıyor. New York Times radikal bir karar alarak 2011’de paralı içeriğe geçeceğini açıkladı. Çok iyi hesap kitap yaptıklarını söyleseler de Ceo’nun sesindeki tereddüt hissediliyordu. NewYork Times’ın şimdilik formülü kotalı bedava okuma. Gazete web sitesini yoğun olarak kullanan okurlarını, belli bir kotadan sonra parayla giriş yapmaya davet edecek. Bu noktada emin olamadıkları yanıt, blog ve diğer işortaklarının içeriklerinin paralı dağıtılmasına nasıl reaksiyon gosterecekleri. Merak konusu!
Açık/kapalı sistemler; yeni düzende açık ve bedava sistemler ile kapalı ve paralı sistemler birlikte yaşayacak.
İçerik; Kalite, medyada var olmanın ana koşulu. Kalitenin ana koşulu, kaliteli haber ve bilgi: içerik. Böylece daha çok sayıda insan dünya çapında gazeteciliğe ulaşabilme olanağına sahip olacak. Demokrasi, gazeteciliğin gelişmesine bağlı olarak gelişecek.
Gazeteciler daha iyi kazanacak, içeriğin bir bedeli olacak, düz içeriğe herkes ulaşabilirken, yoruma ve senteze ve araştırmaya ancak bedelini ödeyen ulaşabilecek… Reklam içeriğe gelecek. New York Times’ın efsanevi formülü şöyleymiş; doğru strateji/kurum iyi gazeteciyi çeker, çünkü gazeteci doğru kitleyle buluşmak ister, doğru mecra içeriğe yatırım yapar, okur içeriğe gelir, reklam okura… Özetle iş modeli değişmedi; kaliteli gazetecilik kaliteli okuyucu, kaliteli okuyucu kaliteli iş dünyası/reklam çeker.
Multi Screening/Platform Agnostic; Anderson Wired’da çok zor bir dönemden geçtiklerini çünkü tüm mecralarda aynı anda varolmak zorunda bulunduklarını, geçişleri tam sağlamak mümkün olmadığı için farklı mecralar için farklı ekiplerin çalıştığını söyledi. New York Times’da da “multi screening” denen yapya adım atılmış.
Yani web, Facebook, iPhone, iPad birbirine entegre edilmiş. Hedef tükecinin olduğu her platformda olmak; buna “platform agnostic” deniyor.