Yok Birbirimizden Farkımız Hepimiz İnsanız

Kiminin ego problemi, kiminin başka psikolojik sorunları var… Kimi tembel, kimi dahi, kimi çok çalışkan, kimi pozisyonunu beğenmiyor, kiminin gözü başkasının koltuğunda. Nasıl yönetilir böyle bir sirk? İnsan ilişkileri, yönetilmesi en zor ilişki çeşidi.

Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim.

Dostluk ve arkadaşlık üzerine nedense aklıma ilk gelen cümle bu oldu.

Doğrudur ama bakın çevrenize, hiç yanıltmaz insanı. Yeni tanıştığınız insanların kimlerle dostluk kurmuş olduğunu, kime yakın olduklarını teşhis edebiliyorsanız eğer, sözü edilen kişinin karakteriyle ilgili ciddi ipuçları elde etmiş olabilirsiniz.

Dostluklar çok önemli. Geçmişten günümüze, özellikle bizim kültürümüzde ilişkilerin çok önemli bir yeri var. Hatta öyle ki zaman zaman boğacak ya da boğulacak kadar ileri gittiğimiz olur.

Ev gezmeleri, çat kapı gelmeler, sizce özel sayılan konularda hiçbir sakınca ya da engel görmeden soru sormalar… Saatler süren telefon konuşmaları, en özel sırlarını sormadan açıklamalar… Gereğinden fazla yardım severlik; başkalarıyla ilgili bilgileri paylaşmalar…

Bir de küsmeler. Çok meşhurdur. Bize özgü…

Merak etmeyin, ne yazıyorsam kendim için de yazıyorum. Hani lütfen şöyle bir duyguya kapılmayın; biri oturmuş yazıyor. O “”çok”” mükemmel. Başkalarında gördüklerini bilgisayarının başına geçip sıralıyor da sıralıyor…

Biz Duygusalız

Duygusallık içimizde. Özelliğimiz bizim.

Çok seversiniz, hiç sevmezsiniz… Genellikle uçlarda dolaşır duygularımız. Ve düşüncelerimize yansırlar.
İnsanın doğasında bulunan özelliklerin gün içinde büründüğü değişik rollere yansımaması mümkün değil. Yani normal hayatta görülen kıskançlık, iş hayatında da görülüyor. Hazımsızlık orada da yaşanıyor… Adam kayırma, adam devirme. yağcılık…

Takım elbiseni çıkarıp, pijamanı giydiğin kadar kolay olmuyor. Roller bu kadar net ve kısa sürede değişmiyor. Birden diğerine sonra öbür karaktere bürünemiyorsun doğal olarak.

Tamam… biraz törpülemek mümkün. Biraz dikkat etmek… Ama ben, evden çıktıktan sonra farklı bir kimliğe bürünene rastlamadım. Burası benim iş yerim ben profesyonel olmalıyım diyenini göremedim.
Kültürün bir parçası. Atsan atamaz satsan satamazsın.

En Zoru İş İlişkileri

İş ortamında yaşanan ilişkiler en zor olanı.

İlişki yönetimi diye bir kavram var. Aslında hiç de yeni değil. Fakat yeni türevleri çıkıyor piyasaya. Örneğin müşteri ilişkileri yönetimi… Ağızda dolu dolu… Güzel ve havalı! Ama kendi içinde ilişkilerini çözemeyenler müşteri ilişkilerini nasıl yönetirler çok merak ediyorum.

İlişki yönetimi özünde birbirimizle ilişkilerimizi oturttuğumuz eksen… Nedense çok başarılı değiliz bu konuda.

Bir problemi daha var ilişki yönetiminin ölçülebilmek. Ölçülemez mi? Ölçülebilir her şey gibi… Ama kolay mı? Sanırım diğer ölçümler gibi kolay değil.

Son yıllarda bir şirketle ilgili analiz ya da araştırma yaparken ilk karşılaştığınız bilgiler nelerdi dikkat ettiniz mi hiç. Hemen önünüze İSO belgelerini koyarlar. Biz bu İSO belgelerini aldık… Dolayısıyla çok ama çok iyiyiz. Çünkü süreçlerimizi kalite altına aldık. Garanti kapsamına soktuk. Biraz daha ileri gitmiş olanlar da Toplam Kalite Yönetimi sürecine girdiklerine ilişkin bilgiler hatta belgeler bulabilirsiniz. Bir de ödül almışlarsa, keyiflerine diyecek yoktur.

Bazı şirketler kurum kültürü, çalışanlar arası aidiyet duygusu gibi kavramların gelişebilmesi için şirket ana girişine en yakın yere alınan ödül ve benzeri plaketleri içleri ışıklandırılmış dolaplara güzelce yerleştirirler.

Çok da güzel bir uygulama. Şirkette çalışan herkes bu durumda gurur vesilesi sayılabilecek pek çok gelişmenin farkına varabiliyor, kendisini bu başarıların bir parçası sayabiliyor.

İyileşen Süreçler İlişkileri İyileştirir Mi?

Süreçlerini ve ürünlerini iyileştiren şirketlerin, insan ilişkilerini iyileştirmiş olduklarına dair herhangi bir çaba içinde olduklarını gördünüz mü.

Bu konuda alınmış ödüller falan…

Ürünün kimyasını formülle tutturabiliyorsunuz, bunları belgeleyebiliyorsunuz, ortaya çıkan defolu ürünleri geri çevirebiliyor, toplatabiliyorsunuz.

İlişkilerin defosunu nasıl belirliyorsunuz. Çok merak ediyorum. Ürünün kimyasının tutup tutmadığı katkı maddelerinin yerinde olup olmadığı testlerle ortaya çıkabiliyor ama ya insanların kimyalarının birbirleriyle uyum sağlayıp sağlamadığı konusunda ne tür testler yapılıyor. Yapılabilir…

Ben bugüne kadar hiçbir şirketin girişinde ışıklı dolaplar içerisinde gururla sergilenen ödül ve diğer her türlü belge arasında ilişki yönetimi ödülü aldık dendiğine rastlamadım.

Sanırım en zoru…

Aşk, İhtiras, Hırs, Entrika

Kimyası birbiriyle bir türlü uyuşmayan çalışanlar; bir türlü anlaşamayan astlar ve üstler; olaylara bir türlü aynı pencereden bakamayan yöneticiler; fırsatını bulduğu an arkadaşının gırtlağına çökecek çalışanlar; kız meselesi yüzünden birbirlerine diş bileyenler; projeyi kaçırdığı için diğerine düşman kesilenler; birbirini kıskananlar ya da birinin kendisini mutlaka kıskandığını düşünenler…
İnanamayacağınız örneklerle karşılaşmak mümkün. Yaşanmış ve yaşanmakta olanlar. Dışarıdan çok masum gibi görünen bir iş yeri. Yeni öğrendim. Meğer cadı kazanıymış. Siz bir ilköğretim okulunda, üst kademeyle iyi ilişki içinde olan bir eğitsel faaliyet öğretmenin, yani falancanın yakınının, sevmediği ya da küs olduğu sınıf öğretmenin sınıfını protesto ettiğini biliyor musunuz? Bu ne cürret?

Sizin de arkanızda bir kuvvetli yakınınız varsa, egonuzu bu şekilde tatmin etmeniz çok mümkün. Sorun kimi sorunu; ilk anda iki öğretmen arasında sıradan bir sorun gibi duruyor. Hayır, sorun öğrencilerin çok ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Öğrenme haklarından mahrum bırakılıyorlar.

Yaşanmış bir örnek daha… Yakın arkadaşı kendi şirketinde önemli bir pozisyon için teklif alır. Yakın arkadaş dememe bakmayın, düzgün ve sıcak bir ilişki. Uzun süreli tanışıklık ve dolayısıyla karşılıklı olarak birbirlerinin yetkinliklerini ölçebilme/değerlendirme durumu. Arkadaş diğer arkadaşının orada çalışmasını istemiyor. Neden? Kendince hesapları var. Ayağına dolaşacak. Hiçbir kaba sığmayacak. Demek ki henüz kurumsallaşamamış bir şirket… İnsanlar hala önce “”ben”” sonra “”şirket”” diyor.

Hikaye klasik. Tesadüf ya da ilahi adalet arkadaş işe giriyor.

Ama sonra ne mücadele… Kıran kırana. Diğerini yerinden edene kadar. Sanırım şöyle özetlenebilir: “”Burası benim çöplüğüm. Ve ben kimsenin gözünün yaşına bakmam. Buraya gelmek için çok mücadele ettim kimsenin de bunu zedelemesini istemem. Arkadaş tanımam.””
Ne güzel bir kurumsallaşma örneği değil mi?

Bu şirketin tüm İSO belgeleri tamam…

Kazançlı çıkan kim. O anda geride kalan arkadaş zafer işaretleri yaptığı için alkışı hak ediyor. Giden ne düşündü bilemem ama bugün burada yarın bir başka yerde. Kaybedilmiş büyük bir şey olduğunu sanmıyorum. Asıl soru şu; kaybeden kim? Şirket tabii…

İçeride Kötü İlişkiler Dışarıda İyi Olur Mu?

İçerideki ilişkiler yumağının şirketin diğer faaliyetlerindeki yansıması konusunda bir fikir yürütebilir misiniz? İçeride kötü olan ilişkiler ne yazık ki dışarıya hiçbir şekilde olumlu yansımıyor. Mutlaka bir yerlerden size sırıtıyor.

Şirketler rekabeti genellikle süreçlerin ve ürünlerin kalitesinde hızında ararlar. Aslında daha rahat ölçülebilecek alanlar. Ama ilişkilerin elle tutulması hatta gözle görülmesi bile zor.

Toplantıya gittiniz önemli bir proje üzerindesiniz, birden tuhaf bir elektriklenme hissettiğiniz olmaz mı? Önce anlamazsınız sonra bir gariplik olduğunu hissedersiniz. Hiç ilginiz yoktur. Tüm amacınız bir fikri ya da bir ürünü satmak ikna etmek ve karşı tarafla iş yapmaktır. Ama karşınızda biri ast, biri üst nedense konular üzerinde mutabakata varamazlar. Kinayeli konuşmalar, sataşmalar, alay etmeler… Tam “”aaa oluyor çok beğendiler bizim fikri”” dediğiniz anda, gerekçesiz olarak işi alamadığınızı görebilirsiniz.
Sonuç, önce hayal kırıklığı ve anlamsızlık. Oysa içeride muhtemelen kıran kırana bir mücadele yaşanmış ast ya da üst kazanmış. Ama proje kaybetmiştir. Ne olabilir, projeyi sunan firma bir daha bu şirketle çalışmak istemeyebilir. Ne gam diye düşünebilirsiniz… Tabii olabilir. Ama ya profesyonel olmayan bir anlayışa sahip olduğunuzu sağda solda anlatmaya başlar hatta alay konusu yaparsa ne olur.

Sonuç; şirket kaybeder.

Ego Vaziyetleri

İlişki yönetiminde üzerinde durulmayan bir gruptan söz etmek istiyorum: Prima Donna’lar. Sanki kadınlardan söz ediliyormuş gibi düşünebilirsiniz ama değil. Kadın da var erkek de. Özellikleri genelden daha iyi olmaları. Yetenekleri sayesinde bir tür ayrıcalığa sahip olmaları. Bir başka ortak özellikleri de “”Ben yetenekliyim, bana ihtiyaçları var; bana kimse bir şey yapamaz… “” gibi bir düşünce içinde bulunmaları.

Prima donna’larla yaşam herkes için zordur ama yönetici için en zordur.

Gerçekten ihtiyaç duyabilirsiniz, o anda bir başkasıyla değiştiremezsiniz, örneğin alternatif o sırada yoktur, kendinizi çaresiz hissedebilirsiniz, düzeni bozmak istemeyebilirsiniz iyi niyetlisinizdir ve değişebileceğini düşünmekte olabilirsiniz…

Bir sürü neden sıralanabilir.

Şimdi böyle durumları çözen İSO belgeleri doğal olarak yok. Toplam Kalite nedense bu tür konuları pek yüzeysel bulmakta ve eğilmemekte. Acaba kim eğilebilir bunlar için günde üç kez yemeklerden sonra alınabilecek bir hap var mıdır?

Böyle zamanlarda hiçbir sistem işe yaramıyor, ya da her şeye yarayacak bir tek sistem ya da uygulamadan söz etmek mümkün olmuyor.

Gerçek Hikayeler

Yaşanmış olaylardan yola çıkmak en güzeli.

Yaşanmış örnekler demişken, Türk örnekler bulamadım size. Rastlamak çok kolay… Ama… Çünkü böyle durumları kaydetmeyiz, kaydetsek paylaşmayız, zaten çoğu zaman farkına bile varmayız.
Ben birkaç yabancı örneği toparladım bakalım ne düşüneceksiniz;

Olay 1;
Bu olayı anlatan bir danışmanlık firması… Sözü edilecek kişi ise çok kısa bir süre sonra danışmanlık verdikleri şirketin başına geçecek. Halen Başkan Yardımcısı pozisyonunda. Fakat ciddi bir sorun var. Başkan adayı sevilmiyor. Çünkü Başkan adayı girdiği her toplantıda diğer katılımcıları ağlatacak kadar bozuyor, alay ediyor falan filan…Halen Başkanlık görevinde bulunan kişi bir kalemde silip atmaktansa, ya da üzerine gitmeden onu başkanlık koltuğuna oturtmaktansa, profesyonel yardım istiyor. Amaç acaba bizim başkan yardımcımız neden böyle davranıyor sorusuna yanıt bulmak.

Danışmanlık firması kolları sıvayıp, problemli yöneticinin iş ve özel hayattaki arkadaşlarına, eşine ve pek çok başka kişiye ulaşıyor. Ortaya sorunun çocukluğa kadar uzandığı gerçeği çıkıyor. Meğer başkan yardımcısı orta eğitimde diğer arkadaşlarından hem yaşça hem de fizik olarak daha küçükmüş. Kendisini arkadaşlarına kabul ettirebilmek için türlü taktikler geliştirmiş. Bunlardan biri, başkalarını entelektüel anlamda ezmek. Problem de kendisini hala 14 yaşında sanıp, o gün kullandığı taktiği uygulamaya çalışıyor olmasıymış. İnanması zor değil mi. Hayır hepimiz insanız. Türlü meziyetimiz türlü defomuz var.

Sonunu merak edenler için iki tam günlük terapi seansından sonra durum normale dönüyor, ne başkan adayı acılar içinde kıvranıyor, ne de diğerleri.

Olay 2;
Bu da bir reklam ajansında geçiyor. Metin yazarı. Dahi bir genç adama sahibiz. Ancak nefret edilen bir metin yazarı. İşinde o kadar iyi o kadar iyi ama ilişkileri o kadar kötü o kadar kötü. Çünkü kendisini herkesten daha iyi buluyor ve bunu onlara her fırsatta hissettiriyor. Ne hoş değil mi. Ajansın yöneticisi, günün birinde olaya el koymak zorunda kalıyor. Bir konuşma yapıyorlar. Yönetici, metin yazarına çok iyi olduğunu ancak sevilmediğini aktarıyor. Önüne iki seçenek koyuyor. Birincisi olduğu gibi kalmak ancak ajanstan ayrılmak… İkincisi, değişmek, maliyetini ajansın karşılayacağı bir eğitime katılıp, döndüğünde öğrendiklerini hayata geçirmek.

Ne kadar iyi olursa olsun işten ayrılmayı göze alamayan metin yazarı eğitime gitmeyi tercih ediyor.

Sonra mı?
O kadarını bilmiyorum.

Olay 3;
Polonya özelleştirme idaresinde geçiyor bu kez olay. Çalışanlardan biri sürekli şikayet ediyor. Parasından, konumundan ve aklınıza gelen her şeyden. Durum burada da klasik. Her türlü ek zammı ayrıcalığı hak ettiğini düşünüyor. Yönetici de zaman zaman kendisine ödül sayılabilecek şeyler verip susturuyor. Örneğin cep telefonu, şirket arabası vs. Olay böyle uzayıp gidince, ya da verilebilecek fazla bir şey kalmayınca, yönetici somut ve değerli şeyler vermek yerine farklı bir yöntem izlemeye başlıyor. Sorunu içeren makaleler. Okuması için sorunlu çalışana vermeye başlıyor. Makalelerin ana fikrinde; enerji emen vampirler yer alıyor. Çünkü sorunlu çalışan işini iyi yapsa da başkalarının tüm enerji ve motivasyonunu emiyor bitiriyor.

İşe yarıyor mu. Yönetici bu konuda çok samimi: “”Bir süre evet ama bir süre sonra eski tas eski hamam… İnsanları değiştirmek zor.””

Merak etmeyin üzülecek bir durum yok. Yönetici değişik makaleleri stoklamış, bir iki okuması için kendisine yolluyormuş. En azından bir süre için düzelme yaşıyorlar fena mı?
Bu ve benzeri olaylar pek çok… Siz de yazın isterseniz.

Gördüğünüz gibi insan ilişkileri çok özel. Emek istiyor. Kalite belgesi almaya benzemiyor.

 

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir