Yaprak Özer (Y.Ö.): Hacettepe Üniversitesi sanat tarihi bölümünü bitirmissiniz. Sanat
tarihi bölümü gençlerin girmek için yanıp tutustugu, girmeye çalıstıgı bir bölüm degil.
Sizinki tesadüf mü, planlı mıydı?
Sinan Çetin (S.Ç.): nanmayacaksınız ben tıp kazanmıstım. Ben kan görmem diye eczacılık
istedim bir altını seçtim. Sonra saçma geldi, çünkü kafamdaki plan suydu: Eczane açacagım,
oradan kazandıgım parayla fotograf makinesi alacagım, fotograf çekip kamera alacagım… O
zamanlar fotografçılık, sinemacılık diye bir meslek yoktu hatta sinema bölümü diye bir bölüm
yoktu, sanat tarihi vardı. Sıralamada da sanat tarihi en alttaydı, düsük puanla alınıyordu.
Bedrettin Cömert vardı, çok degerli bir profesör, ona gittim “hocam ben tıp, eczacılık okumak
istemiyorum, sanat tarihi okumak istiyorum” dedim. Pek inandırıcı gelmedi çünkü hiç ögrenci
bulamıyorlardı ama açıkçası ben çok mutlu oldum. yi ki okumusum.
Y.Ö: Bugünü planlamıs olsaydınız sanat tarihinin yanına baska egitimler ekler
miydiniz?
S.Ç: Sanat tarihi okudugum için çok mutluyum çünkü sinemanın egitimle ögrenilecek bir alan
olduguna inanmıyorum. Tarih, fizik, kimya okulda ögrenilebilir ama sinema yapılmadan
ögrenilebilen bir alan degil.
Y.Ö: Van’da dogmussunuz orta ögreniminizi Anadolu’nun çesitli yerlerinde
yapmıssınız. Bugününüze bakınca enteresan bir noktadasınız, sans kapınızı çok da
çalmamıs gibi… Bu sans durumuyla sizin aranız nasıl? lle sans kapıyı çalınca mı böyle
yüksek mevkilerde oturuyorlar?
S.Ç: Bence sans diye bir sey yok. Sans sadece bir fikir ve o kadar kötü bir fikir ki insanları
tembellige ve gerekçe aramaya itiyor. Dünyada bir fırsat muslugu yok. nsanoglu kendi
fırsatını kendi yaratıyor. “Bana hiç sans verilmedi” diye bir laf vardır, çok saçma bir laftır.
Sanki tarihte böyle bir sey varmıs gibi, insana kendi fırsatını kendi yaratır. Bazıları sıfırdan
geldim der. Ben kendi adıma sıfırın altından geldim. Yani sıfır baslamak için çok iyi bir yer.
Y.Ö: Bazen insanlar çalısması çok kolay gözükür ama isin içerisinde zordur. Siz zor
musunuz?
S.Ç: Zor diyorlar ama neyim zor bir anlasam zor kısmı çözecegim.
Y.Ö: Detaycı mısınız? Kolay begenmez misiniz?
S.Ç: se odaklı olmak diye mesele var, tamamen o ise konsantre oluyorsunuz ve ekipten bir
sey bekliyorsunuz. Onlar islerini iyi yapmamıslarsa sizin isiniz olmuyor, o yüzden dönüp kötü
kötü bakıyorsunuz.
Y.Ö: Sabah sizin de herkes gibi 08:30’da açılan bir dükkanınız mı var? 6’da biten bir
mesaiden söz edilir mi?
S.Ç: Bizde mesai tam aksam 6’da aksam baslar, aksam üstü çok yogundur, o yüzden Plato’ya
insanlar 10:30-11:00 gibi gelirler. “Paris’e ne verirseniz Paris size onun iki katını verir” denir.
Plato da öyle bir yerdir, eziyet çekersiniz ama karsılıgını mutlaka alırsınız. Bugün sektörde
yolu Plato’dan geçmemis çok az insan vardır.
Y.Ö: Peki yaratıcı olmak için böyle seyler sart mıdır?
S.Ç: Ben sanat denen seyin ne oldugunu hala anlamıs degilim. Sanat, sanatçı falan bunu böyle
yukarı bir yere koymayı da anlamıyorum. Hangi is olursa olsun, hangi isi yaparsanız yapın o
isin eziyetsiz, mesakatsiz bir yere gittigini hiç görmedim. Havadan para kazanmaya falan
inanmam. Yani hiçbir sey çalısmadan olmuyor.
Y.Ö Bazı arkadaslarımızın hayallerini yıkıyor olabilirsiniz… Onlar hani sans kapımı
çalarsa ben de Sinan Çetin kadar ünlü olabilir miyim acaba diye düsünmüs olabilirler
mi?
S.Ç: Ünlü olmak istemedim hiç ve çok da mutlu degilim. Ünlü olmak ne ise yarar onu da
bilmiyorum fakat bir seye odaklanıp dogru düzgün yapınca arkasından ün de para da geliyor.
Yeryüzünün anayasası yapılsa bütün insanlık için o anayasanın üç kelimeyle baslaması lazım:
Birinci madde için isini iyi yap, ikinci, üçüncü maddeler ondan sonra gelir. sini iyi yapmayan
birey cehenneme de gidebilir, basarısız da olabilir. sini iyi yapan adam dogal olarak parasını
kazandıgı için topluma faydalı olur, böylece kurtarılacak insan da yardım edilmesi gereken
insan da kalmaz. sini yapan insanlardan olusmus toplum problemsiz bir toplumdur.