İşletmelerde başarının sermaye değil de insandan kaynaklandığı gerçeği sanırım artık üzerinde tartışmamıza gerek duyulmayan bir gerçek…
Herkesin hayatının, kariyerinin çeşitli dönüm noktaları vardır. Bunlar zaman zaman iniş zaman zaman çıkışlar olabilir. Yeni bir başlangıç, daha iyi bir yaşam ya da yaşam standardının düşmesi… Sizin kariyerinizde iniş ya da çıkışa neden olan dönüm noktaları neler? Bir projede gösterdiğiniz başarı ya da başarısızlık, kurduğunuz iyi ilişkiler ya da hatalı ilişkiler… Kariyerinizdeki dönüm noktalarıyla ilgili kendi hikayelerinizi bekliyoruz…
İşletmelerde başarının sermaye değil de insandan kaynaklandığı gerçeği sanırım artık üzerinde tartışmamıza gerek duyulmayan bir gerçek. Oysa çok değil on yıl önce böyle bir cümle kursanız, kimse size beklediğiniz primi vermezdi. Bu kadar kısa bir süre önce insandan sermaye olarak söz etmek de ayıpların en büyüğüydü.
Artık belli konuları geçtik. İnsanın işletmelerin sahip olduğu en büyük sermaye olduğunu göğsümüzü gere gere söyleyebiliyoruz. Geleneksel sanayi şirketleri bile insanı baş tacı ettiklerini ilan ediyor, ‘insan’ diyor başka bir şey demiyorlar.
İşi teoride geçtik. Belli konularda kendi aramızda sonunda fikir birliğine vardık. Ancak bizi bekleyen daha büyük sorunlar olduğunu müjdelemeliyim. İnsandan daha büyük bir sorun da yok. Örnek mi istiyorsunuz, çoğu sektörde insan maliyetleri sermaye maliyetlerinin üzerinde. İşletmelerin başarısının sıkı sıkıya bağlı olduğu insan merkezli işletme ekonomisinin, günümüz performans ölçüm araçlarına ve yönetim uygulamalarına yansımadığını da biliyoruz. Her şeyi ölçebiliyoruz ama şu insan denen sermaye varlığını ve hareketini ölçemiyoruz. Şaşırtıcı bir durum değil mi?
Bazı temel kavramsal sorunları aşmak gerekiyor. Ancak şunu iddia edebilirim ki, bundan sonraki süreçte insan kaynaklarında konuşup tartışacağımız konuların başında insanın yarattığı katma değeri ölçebilmek gelecek. Bugünkü yazı, ilerideki yazıların bir temeli, daha doğrusu bir düşünce jimnastiği olacak diyebiliriz.
Sorunların başında insanın oynak bir sermaye türü olarak karşımıza çıkması yatıyor. Kurumlar çalışanlarına ve bunun yarattığı sermayeye olduğu gibi sahip değiller. İnsanların ücret karşılığında istihdam edilmesi bir diğer ifadeyle saatlerinin kiralanması, bu süre içindeki çalışmalarında yeterli verim alınabilmesi için motive edilmesi diğer bir ifadeyle iyi bir eleman ise elde tutulması gerekiyor. Sermayenin tersine, şirketlerin çalışanlarına sahip olmadıkları gerçeği, “insan sermayesine” bir değer tayin edilmesi ve bilançoya dahil edilmesinin bu kadar zor olmasının nedeni.
Bu temel farklılar nedeniyle işletmelerin en önemli kaynağının insan olduğu durumlarda, bazı genel performans göstergeleri ve yönetim alışkanlıkları işleri idare etmek için pek de uygun değil. Ekonomik kâr kavramını ele alalım. Ekonomik katma değer (Economic Value Added, EVA) veya nakit katma değer (Cash Value Added, CVA) yöntemleriyle hesaplanan ekonomik kâr, geleneksel kâr-zarar hesaplarına yansımayan, sermaye maliyeti (cost of capital) bir parçası olan borç ve özkaynak (debt and equity) maliyetlerini de hesaplara kattığı için çok işe yarar bir uygulama olmuştu. Bunun gibi sermaye ile ilgili hesaplamalarda işe yarayan kavramların insan maliyeti yüksek, sermaye maliyetinin görece düşük olduğu yerlerde uygulanması maalesef her zaman doğru sonuç vermiyor. Performansın asıl iticisi konumundaki kaynaklar (yani insanlar) hakkında çok az bilgi veriyorlar. Yaratılan değerin nerede ve nasıl yaratıldığını veya boşa harcandığını görmek için sermayenin değil insanın üretkenliğini ölçen; finansal titizlik anlamında tıpkı ekonomik kâr gibi ölçüm mekanizmalarına ihtiyaç var.
İnsan merkezli işletmelerin pek de araştırılmaya gerek görülmemiş ekonomisi yeni ölçüm yöntemleri dışında yeni yönetim uygulama ve alışkanlıklarına duyduğumuz ihtiyacı da ortaya koyuyor. Kârlılıkta en büyük payın çalışan verimliliği olduğu işletmelerde, insan kaynakları yönetiminin yan bir uğraş değil, bölüm müdürlerinin asıl uğraşı olması gerekiyor.
İnsan merkezli işletmeler; genel anlamda alışan maliyetleri yüksek olan; çalışan maliyetlerinin sermaye maliyetlerinden daha yüksek oranda olduğu; ileride gelir getirebilecek ARGE gibi uğraşlara az harcama yapılan işletmeler ya da birimler olarak tarif edilebilir.
Çoğu işletmeyi siyah-beyaz gibi insan merkezli işletme insan merkezil olmayan işletme şeklinde tanımlamak mümkün değil. İnsan merkezli işletmeler, şirket olabildikleri gibi, şirketler içinde ayrı bölümler de olabiliyorlar. Bu bölümlerin tanımının yapılmaması ya da yapılamaması; kendi çalışma doğalarına uygun performans analizi yapılmaması, yaratılan değerin tanımlanmasını da zorlaştırıyor. Tanımlanamayan konuların ölçümü, örneğin artış gösterip göstermediği ya gözlenemiyor ya da doğru gözlemlenemiyor.
Diğer bir zorluk da insan merkezli işletmeleri belli kategoriler içerisine yerleştirememek. En iyi tanımı yapabilmek için her işletmede “insanın” ne kadar değer yarattığını ve nasıl yarattığını ayrı ayrı belirlemek gerekiyor. Fakat yine de bazı genel kurallar var. Tahmin edilebildiği gibi, hizmet sektöründeki çoğu işletme insan merkezli işletme olarak anılıyor. Tabii hepsi bu kurala uymuyor. Örneğin, McDonald’s insan temelli bir işletme midir? Olmadığını iddia edenler çoğunlukta. Çünkü büyük miktarda sermayesi (gayrimenkul ve marka) ve az miktarda insan maliyeti bulunuyor. McDonald’s restoranlarında çalışanların maliyeti büyük ölçüde McDonald’s franchise’ını alan kurum tarafından karşılanıyor.
İnsan merkezli işletmenin “bilgi işletmesi” olduğu ise rastlanan diğer bir sorun. Bazı durumlarda bu varsayım doğru olabilir. Fakat düşük katma değerli, çalışanların fikri katılımının can alıcı bir durum yaratmadığı otel işletmeciliği gibi, şirketlerin insan merkezli şirket olduğu da unutulmamalı.
Peki, üretimdeki insan merkezli işletmeleri nasıl tanımlayacağız? Örneğin büyük sansör üreticisi firmalar… Gelirlerinin büyük bir kısmı üretimden değil, verdikleri hizmet faaliyetlerinden geliyor. İnsan merkezli işletmeler, kendilerine özgü maliyet yapılarıyla, endüstri şirketlerinden bilgi teknolojileri danışmanlık şirketlerine, işletmecilikten sigorta şirketlerine ya da telekomünikasyon hizmet şirketlerine kadar çeşitli alanlarda görülebiliyor.
İnsan merkezli işletmeler gelişmiş ülke ekonomilerinin önemli aktörlerinden. Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’da özel sektör istihdamının yüzde yirmi beşini sağlayan bu işletmeler, istihdam artışının da yarısından sorumlular.
Birçok sektörde insan maliyeti sermaye maliyetlerinin üzerinde. Bir havayolu şirketinde çalışan maliyetleri, pahalı teçhizat alımlarına rağmen sermaye maliyetlerinin yaklaşık bir buçuk katı. Havayolu şirketlerinin bir diğer büyük maliyet kalemi yakıt, fakat yakıt fiyatı oynak olsa da bütün rakiplere benzer fiyattan satıldığı için işletme performansını arttırmak konusunda kullanılabilecek birincil araçlardan değil. Ağır sanayi olarak kabul edilen otomobil üretiminde bile çalışan maliyeti sermaye maliyetinin üzerine çıkıyor. Üretimini geniş alanlara yaymış şirketlerin çoğunun işletme ekonomisi, insan merkezli işletmelerin ekonomik karakteristiklerini bünyesinde barındıran satış ve servis gibi çalışan-yoğun faaliyetlerden oluşuyor.
Sıkıntıları özetlemek gerekirse; yöneticilerin pek çoğu çalışan verimliliği yerine, sermaye verimliliğine yoğunlaşıyor. Bunu aktiflerin getirisi ya da özsermaye getirisi gibi sermaye bazlı ölçüm araçlarıyla yapıyorlar. Bu tür araçların insan merkezli işletmelerin başarısını belirlemede fazla bir fonksiyonu olmadığı iddia ediliyor. Bu tür araçlar çoğu zaman zayıf performansı gizleyip, olmayan yerlerde iniş çıkış gösterip, yanlış yönlendirmelerde bulunmakla eleştiriliyor.
Çalışan verimliliğini ölçmek için kullanılan yöntemlerin sorunlu olduğu gerçeği ise bir başka konu. Çoğu yöneticinin pek önem vermediği bu göstergeler insan merkezli işletmeler için hayati önem taşıyor. Fakat çalışan başına satış ve çalışan başına düşen kar gibi çalışan verimliliği belirlemede sık kullanılan yöntemlerde kolayca tahrifat yapılabilmesi, yöneticilerin bu yöntemlere duyduğu güveni de azaltıyor. Her iki yöntem de çalışan verimliliğini doğru ölçemiyor. Küçük bir örnek vermek gerekirse, çalışan başına satışların hesaplanması hem outsourcing, hem de sermaye yatırımlarının miktarından etkileniyor. Eğer bir şirket çalışanların yarısının gerçekleştirdiği faaliyetleri outsource ederse ve outsource maliyeti bu faaliyetleri şirket içinde yapmakla aynı ise çalışan başına satışlar iki katına çıkacaktır, fakat verimlilik değişmeyecektir. Böyle bir durumda çalışan başına satışlar güvenilir bir ölçüm mekanizması değil doğal olarak.
İnsan’a dair farklı düşünce platformuna hoşgeldiniz. Sizin şirketinizde insan sermayesinin ölçümlenmesine ilişkin ilginç bir yöntem uygulanıyorsa ya da bu konuda çeşitli sıkıntılar ve endişeler taşıyorsanız, önerim bir forum platformu gibi görüşlerinizi aktarmanız. Belki ortak bir akıl, farklı bir yöntem geliştirilebilir.