YURTTAŞLIK BİLGİSİ

YURTTAŞLIK BİLGİSİ

Kendi kendime düşündüm, kendi lisanımı üretsem, dilime hangi kelimeleri almak isterdim. Sıralamaya başladım. Yukarıdaki liste çıktı. Tabii çok daha fazlası vardı! Tekrar tekrar okuyunca, bazılarına bakıp, “Onlarsız da olurum” dedim. İhtiyacımdan fazlasını çıkardım, duymaktan usandıklarımı da, negatif olanları da çıkardım… Zaten sayıca fazla olunca, “Hayatıma sığdırmam bu kadarını” diyerek abarttığımı düşünüp sildim… Kimisini de dolap temizliği yapar gibi bilinçli çıkardım. Kullanmak istemiyorum. Geriye kalanların hepsi yeterince anlamlı. Zaten bu kadarıyla konuşabilsem yeter de artar bile. Şöyle de söyleyebilirim kelimelere hakkını versem ya… anlatmak istediğimden bile fazlasını verirler.

Siz de deneyin, saçma değil gerçekten anlamlı olduğuna kanaat getireceksiniz.

Seçim öncesindeyiz! Yine olağan bir seçim öncesi… Hayat yine durdu! Bu duruma alıştık mı? Ben kendime saygımdan alışmamaya karar verdim. Nedenlerinden biri de yalnızca ve yalnızca konuşuyor olmamızdan. Türkiye hep konuşuyor… Tüm sorun da bu! Aslında icraatını aktaracak da, konuşmaktan icraatta bulunamıyor… Konuşmuş olmak için konuştuğundan söylediklerine de anlam yükleyemiyoruz…

AZLA YETİNMELİYİZ

Konuşurken de daha az kelime kullanmalıyız, daha az kelimeyle daha fazla şey ifade edebiliriz. Her kelimeye hakkını verirseniz, sizi dinleyenler de size hakkınızı verir.

Eğitimin temel çıktılarından bir tanesi kelimelere hakkını vermek. Çünkü kelimeler, bilgimizin, düşünce ve icraatımızın iletişimini sağlayan semboller. Topunu birden kullanayım, daha güzel oluyor dediğinizde enflasyon oluyor. Önce ne söylemek istediğinize karar verin. Hatta yapın bir liste, öz lisanınızı çıkarın, kelime haznenize siz karar verin.

EĞİTİMLİ EĞİTİMSİZ FARKI

Eğitimli insanlarla, eğitimi olmayan insanlar arasında ne tür farklar olduğunu mutlaka düşünmüşsünüzdür. Eminim bir çırpıda pek çok madde sıralayabilirsiniz. İstanbul Sanayi Odası’nın bu hafta gerçekleşen kongre açılış oturumu “Finlandiya Nasıl Başardı?” sorusunu sordu. Oturumu yönetme görevini üstlendiğim için geçen hafta dersim Finlandiya’ydı. Çokça Finlandiya okuması yaptım. Oturumdaki konuklarımdan biri Finlandiya Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Risto Pentilla, diğeri Helsinki Üniversitesi Profesörlerinden Hanelle Niemi. İkisi de dünya çapında konularında tanınan saygın kişiler. Yeterince konuştular, çok şey anlattılar.

Ne öğrendim; Finlandiya kültüründe… temel, basit, yalın, sade, az-öz… kelimelerinin zenginlik, bolluk, güzellik, yaratıcılık, uzlaşma gibi karşılıkları olduğunu gördüm. Ekonomikler. Temel değerlere odaklanmışlar.

Okurken, eğitimli ile eğitimsiz arasındaki farkı anlatan sıradan bir paragraf geçti gözlerimin önünden… Aşağıda sıralayacaklarımı siz de, benim okur okumaz bulduğum gibi fazla basit bulacaksınız. Gerekirse bir kere daha okuyun, derinliği olduğunu göreceksiniz.

Bakın temelde eğitimliyle eğitimsiz arasındaki farklar nelermiş… Eğitimli insanlar iyi alışkanlıklar ediniyor; sigarayı bırakabiliyor, güvenli seks yapmayı tercih ediyor. Eğitimli insanlar arasında çocuk ölümleri düşük. Eğitimli toplumlarda doğal felaketler yok ya da yok denecek kadar az. Eğitimli insanlar iklim değişikliklerine adapte olabiliyor… Eğitimliler arasında işsizlik oranı düşük, spor yapanlar çok. Eğitimliler daha mutlu. Eğitimliler sorunları teşhis edebiliyor, sorunun farkına varabiliyor… Hayatta ve ayakta kalabilmek için gerekli temel öğeler özetle!… Ne kadar önemli değil mi!

EŞİTLİK, ADALET, ŞEFFAFLIK

Finlandiya, eğitim sistemiyle dünya üzerinde dikkat çeken ülkelerden biri. Eşitlik, adil olma, açık ve şeffaf olma ile güven değerleri üzerinde ilerliyorlar. Birbirine güvenen-şeffaf ilişkilerin desteklendiği bir toplum hedeflediklerini ifade ediyorlar.

 Tanımlarında çok net oldukları görülüyor; sürdürülebilir ekonomi hedefine inovasyonla ulaşabileceklerine, bunun için iyi eğitime ihtiyaçları olduğunu bildiklerini söylüyorlar. Sistemleri, kısa vadeli çözümler üretip, ‘günü kurtaran’ insanlar değil, yenilikçi, toplumsal refahı ve ekonomik istikrarı gözeten, sürdüren-geliştiren insanlar yetiştirme hedefi taşıyor.

Bu küçücük ülkeden çıkarılacak büyük ders var: Sürdürülebilir bir ekonomi için iyi yetiştirilmiş insan gerekiyor. Nitelikli insani sermayeyi elde etmenin yolu da iyi bir eğitimden geçiyor. Kendisini tanıyan, yeteneklerinin farkına varmış, sınırlarını bilen ve buna göre sorumluluk bilinci gelişmiş bir ‘yurttaş-insan’ yetiştirmek.

VATANDAŞ OLMAK

Finlandiya’da vatandaş olma odaklı bir temel eğitim söz konusu. Nasıl bir vatandaş: Veriyi bilgiye dönüştürebilen ve dönüştürdüğü bilgiyi de işleyebilen bir vatandaş. Sistem, toplumsal eşitliği gözeten, başka kültürlere açılabilen, teknolojiyi amacına uygun kullanabilen vatandaş yetiştirme ödevine sahip… Fiziki, entelektüel, sosyal gelişimini tamamlamış vatandaştan söz ediyoruz. Eğitimde üzerinde durulan konuların başında işbirliği, uzlaşma kültürü geliyor. Toplumdaki paydaşlarla ortak platformda yaşamasını öğrenmiş esnek, öğrenme kabiliyeti yüksek, mesleki teknik donanıma sahip olan bireyler…

Biz de yapabiliriz! İnanıyorum, inanmak istiyorum. Akıl tutulması yaşadığımız doğru ama bu durumdan çıkmak için çabalayanlar da çok.

KENDİMİZE SORALIM

  • Bizim 2023 hedefimiz var (dı). Hedefimize ulaşabilecek miyiz?
  • Yaşamakta olduğumuz sorunları “bütünsel kalkınma” bakış açısıyla çözebilir miyiz?
  • 20 ya da 50 yıl sonra nerede olmayı hedefliyoruz?
  • Eğitime ulusal bütçeden ne kadar pay ayırıyoruz?
  • Ekonomimizin ihtiyacı olan gençleri tarif edebilir miyiz ?
  • Geleceğe nasıl gençler yetiştirmek istiyoruz?
  • Gençlerimizin önemli bir bölümü “ne iş olsa yaparım” diyor, mesleksizlik sorununu çözebilir miyiz?
  • Geleceğin hangi sektör ve iş kollarında olduğunu düşünüyoruz?
  • Sürdürülebilir bir toplumsal gelişimin belirleyicisi ekonomi mi, eğitim mi?
  • Eğitimi toplumsal gelişimin bir yan-ürünü olarak değil, ekonomik gelişimin ön koşulu olarak görmek mümkün mü?
  • Eğitimimizi, “işbirliği” ve “uzlaşma kültürü” üzerine inşa edebilir miyiz?
  • Uzlaşmadan korkmalı mıyız?
  • Uzlaşmacı eğitimle rekabetçi ekonomi olunabilir mi?
  • Ekonominin sürdürülebilir olmasını teminat altına alabilir miyiz?
  • Yaşam boyu eğitim politikasının, bilgi temelli bir ekonomiye yansıması olabilir mi?
  • Eğitim ve öğrenmeyi kültürümüzde saygı duyulan bir konuma getirebilir miyiz?
  • Eğitimin esas maksadı insan yetiştirmek mi yoksa yurttaş yetiştirmek mi?
  • Eğitim kültürün bir parçası mıdır?
  • Nasıl bir sistem kurmalıyız ki, vatandaşlar gönüllü öğrenci olsun?
  • Eğitimde temel misyonumuz nedir?
  • Öğrenmekten mutluluk sevinç duymak nasıl mümkün olur?
  • Eğitim kurumlarının özerkliği, eğitimi en genel anlamıyla nasıl etkiler?
  • Okullar arasındaki -iyi okul-kötü okul- ayrımı, her eğitim kurumunun özerk bir yapıya sahip olmasıyla aşılabilir mi?
  • Vasatlık nedir? Vasatlığın ortaya çıkardığı temel sorunlar nelerdir?
  • Vasatlıktan nasıl çıkılır?

Bana ayrılan fiziki yer bu kadar. Ama düşüncelerimizin ve sorularımızın sınırı olamaz. 

 

Paylaş

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir